Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hürriyet gazetesinin başyazarı Oktay Ekşi, YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz'ün emekli olması üzerine dün, Gürüz'ün ne kadar başarılı olduğunu savunan bir yazı kaleme aldı; "Kemal Gürüz gitti..." başlıklı yazının ruhu şu cümlede özetlenmiş gibidir:

"Gürüz sadece üniversitelerde eğitim düzeyinin ve bilimsel verimliliğin yükselmesi için uğraşmadı, üniversitelerimizdeki şeriat özlemcilerinin tasfiyesi yönünde de çok ciddi kavgalar verdi". Şahsi fikridir, saygıyla karşılamak lazım. Oktay Ekşi ile aramızda bir kelimelik fark var ve bir kelime farkıyla Sayın Ekşi'nin fikrine aynen katılıyorum; bana göre cümledeki "sadece" kelimesi fazladır. O zaman cümle şöyle oluyor: "Gürüz üniversitelerde eğitim düzeyinin ve bilimsel verimliliğin yükselmesi için uğraşmadı, üniversitelerimizdeki şeriat özlemcilerinin tasfiyesi yönünde de çok ciddi kavgalar verdi."

Bu da benim şahsi fikrim.

Sayın Ekşi, bugünlerde atanması beklenen yeni YÖK Başkanı'nın ilmi ve entelektüel niteliklerinden ziyade ideolojik vasıflarına ve misyonuna dikkat çekerek şu cümleyle bitiriyor yazısını: "Yeni YÖK Başkanı'nın kişiliğinin laik cumhuriyeti koruma yönünden çok önemli olduğunu düşünerek bekliyoruz."

Cümledeki ifade kusurlarını düzeltmek bana düşmez, esasen bu noktada ifade zaafını tashih etmek çok önemli de değil; mentalite zaafı daha mühim ve vahim. Bu zaafı iyice belirgin hale getirmek için Sayın Ekşi'nin sondan bir önceki cümlesini okuyoruz: "Neyse ki yeni YÖK Başkanı'nı bu ilkelere en az Kemal Gürüz ve rektörler kadar bağlı bir kişi tayin edecek". Bu cümle Cumhurbaşkanı Sezer'in yeni atama kararında Gürüz'ü aratmayacak evsafta birini görevlendireceği yolunda bir telmih, tavsiye ve hatta tahmin ihtiva ediyor. Olabilir-olmayabilir; meselenin bu yönü beni ilgilendirmiyor. Beni ve özellikle bütün üniversite camiasını ilgilendirmesi gereken mesele, yeni YÖK başkanlığına seçilecek kişinin evvelemirde ve özellikle "laik cumhuriyeti koruma" refleksinin çok gelişkin birisi olması gerektiği yolundaki güçlü temennidir.

İzah edeyim.

Cumhuriyet elbette, en azından kendine bıçak çekmeyecek bürokrat ve kamu ajanlarını nasb ve terfide bir hassasiyet sahibi olmalıdır; meselenin inceliği burada. Esasen devletin istihdam ettiği her kişi "asgari" şartlar cümlesinden sayılan bu vasıfları haiz olmalı. Nedir bunlar; dürüst olacak, kamu nizamına sadakatle hizmet edecek, liyakatli olacak. Bir kamu ajanının laik cumhuriyete saygılı ve sâdık olması önşarttır, işin tabiatında meknûz bir önşart.

Ama bir parlak vasıf değil, yüceltilmesi gereken bir fazilet hiç değil.

Farkında mısınız bilmem; son zamanlarda bir "namuslu, dürüst" memur veya politikacı edebiyatı çıktı; ayol namuskârlık ve dürüstlük önşarttır. Vasıf arıyorsanız, bu niteliklerin üstüne konulduğunda parıldayan ilâve vasıflara bakmalı değil miyiz?

"Efendim o kadar azaldı ki artık mumla arıyoruz" diyebilir misiniz? Üniversite camiasında cumhuriyete ve laikliğe bağlılık temelinin üstüne akademik başarılarıyla ve entelektüel kimliğiyle tanınmış, en azından "üniversite" fikrini, bulunduğu yerden bir basamak daha yukarıya taşıyacak adam kıtlığı mı çekiliyor? Böyle mühim bir göreve, sadece "önşartları haiz" diye adam tayin edilebilir mi? Edilirse ne olur?

Bu sorunun cevabını biliyoruz; tabii ki Kemal Gürüz olur.

Sayın Cumhurbaşkanı'ndan beklentimiz en azından Kemal Gürüz kadar resmi ideoloji önkabullerine sadâkat göstermekle beraber, en azından ilmi hırsızlığı bilirkişi raporuyla sâbit kişilerle çalışmayacak kertede akademik kriterlere saygısı olan birini tayin etmesidir.

Çok şey mi istiyoruz?