Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Murat Bardakçı, Kanal 7'nin haber saatinde konuşuyor; evvela şu meşhur intihâl hadisesinden bahsediyor; "Bu işin gericisi ilericisi yok, köşemde yazmadan hayli düşündüm acaba istismar edilir mi diye tereddüt geçirdim." diyor. İçimden lâhavle çekiyorum; doğru, o yazısını okumuştum: "Bazı çevreler suiistimâl etmeye kalkışmasın ama bu bir intihâldir." meâlinde şeyler yazmıştı. Lâhavle çekişim bu yüzden.

Devam ediyor ve İÜ Kütüphanesi'nin rektörlükçe kapatılması meselesine geliyor. Güzel konuşuyor, meseleyi tam bir vukufla izah ediyor; kitaplara reva görülen muamelenin neredeyse Osmanlı ve klasik kültür düşmanlığı raddelerine getirildiğini savunuyor. Kütüphaneyi yöneten öğretim üyesinin eski yazı bile bilmediğini savunarak, "yazma kitap" nedir, nasıl muhafaza edilir konusunda gerçekten herkesin anlayabileceği dille aydınlatıcı açıklamalarda bulunuyor. Sözünün sonlarına doğru, "bu kütüphane mücadelesini tek başıma yürütüyorum; basında benden başka bu konuya sahip çıkan yok; hatta klasik değerleri savunan gazeteler bile bu konuda tek satır destekleyici yayın yapmadı" (kelimeler böyle olmayabilir, hatırlayabildiğim kadarını meâlen yazıyorum) şeklinde garip bir fikir ileri sürüyor; garip, çelişkili ve trajik. İzah etmeye çalışacağım.

Garip, çünkü milli ve manevi değerleri savunan gazetelerin uğrunda mücadele verdiği, muhafazaya gayret gösterdiği konularda, o beylik tâbirle "bir kısım medya" hep aksi değerlerin yanında olmayı veya görmezden gelmeyi tercih etti. Misal göstermeye hâcet yok, onlarca örnek vermek mümkün; o esnada hiç kimsenin aklına "bir kısım medya bizi bu konuda niçin desteklemiyor" demek gelmedi.

Çelişkili, çünkü rektörün intihâle tevessül ettiğini yazarken "Bazı çevreler istismar etmesin diye birkaç gün düşündüm." diyen Murat Bardakçı'nın kendisi; bu cümleyi sarf ederken, o bir kısım çevreleri (kimse onlar?) nasıl tahkir ettiğinin farkında bile değil; niçinini irdeleyelim mi? Kemal Alemdaroğlu başörtüsü meselesindeki sert tutumu yüzünden muhafazakâr çevrelerde pek sevilmiyor, e şimdi intihalci olduğu iddiası ortaya atılırsa "dinciler" hemen ortaya atılıp, "bak bak bak; nitekim rektör intihâlciymiş" deyip başörtüsü meselesindeki incitici tavrını hatırlatacaklar. Savaşta hiç tanımadığın adamlara cephane vermek gibi bir şey. Tereddüt izharının psikolojik şeması bu. Hal böyleyken belki de "dinci" çevreler, "biz desteklersek Murat Bardakçı'nın iddiaları laik çevreler tarafından inandırıcılığını ve gücünü kaybedebilir" endişesiyle kütüphane konusunda müstenkif kalmayı tercih etmişlerdir; olamaz mı? İlk meselede, "kimse karışmasın ve istismar etmesin" demeye getirilirken ikinci meselede, "o mangalda kül bırakmayan muhafazakârlar bile beni desteklemiyor" diye yakınmak çelişki değilse nedir?

Trajik, çünkü bu meselede Sayın Bardakçı, fikren, rûhen ve mânen nereye ait olduğu konusunda ikircik içinde olduğunu hissettiriyor gibidir; İÜ Kütüphanesi konusundaki mücadelesini saygıyla karşılıyor ve destekliyorum ama kendisi desteğe ihtiyacı olduğu zaman muhafazakârların öbeklendiği mahfillere göz atmaktan nefsini alamıyor; nitekim bu ilginç ve güzel açıklamaları yaptığı televizyon Kanal D veya CNN Türk değil, Kanal 7 idi. Az destek midir, şöyle böyle on beş dakika konuştu ve üstelik spiker, alışkanlık edindiği üzre "tamam canım anladık, siz benim soruma cevap verin" yollu müdahalelerde bulunmaktan da kaçındı.

Trajedinin bir başka boyutu daha var: Murat Bardakçı tarih usulü başta olmak üzere bizatihi tarihe ve kaynaklara çoğu akademisyene nal toplattıracak kertede vâkıf bir kalem erbâbıdır; gazetesinde tarihi malzemeyi aktüel hadiselere müşabehet kurmak için kullanmasını da tabii karşılarım ama gönlüm onun aynı sahifede erbâbına hitap eden ciddi tarih analizlerinde bulunmasını da ister ve bu yüzden Sayın Bardakçı'nın, ne zaman cinsî meseleler veya eşcinsellik gündeme gelse, "Yeni bir şey değil canım, Osmanlı'da âlâsı vardı" tarzında şeyler yazmak zorunda kalmasına üzülürüm. "Şahbaba" gibi yoğun emek ve kalem işçiliği isteyen mükemmel bir biyografiyi gün yüzüne çıkaran bir insanla aramda bu mânâda soğuk mesafelerin bulunduğunu hissetmek, belki de bu trajedide benim de paylaşmak zorunda kaldığım bir veçhedir.