Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Haberi duydum, seyretmeye cesaretim elvermedi; Malatya Çocuk Esirgeme Kurumu'nda kaydedilen sahnelerden bahsediyorum.

Haydi itiraf edelim, haydi yüzümüzü kızartalım, haydi aynaya utanarak bakalım: Çocuk yurtlarında, (salak futbol spikeri tabiriyle, "sahalarda görülmesini istemediğimiz türden") olaylar cereyan ettiğini bilmeyenimiz var mı?

Yok! Star TV'deki Deşifre programında gösterilen haberler, çöp tenekesinin kapağını kımıldattı sadece. Manzara ve koku yüreğimizi kaldırdı. Hükümet alelacele hadiseye vaziyet etti vesaire vesaire. Sual şu: Bu görüntüler, Türkiye'de yetiştirme yurtlarında bir milât, bir iyileştirme başlangıcı teşkil edecek mi? Etmeyecek, etmez. Öyle bir ihtimâl olsaydı meselâ hükümet daha olayın işitilmesinin ilk saatinde o yurdun bulunduğu ilin mülki âmirini açığa alır, ertesi gün Bakanlar Kurulu'nu Malatya'da toplardı. O zaman da "Türkiye ille de AB'ye girsin" diye artistlikler yapmaya lüzum kalmazdı, çünkü Avrupa'yı çoktan sollamış olurduk. Bu işte valinin şahsi taksiri olmadığı mâlum ama vicdâni mes'uliyeti vardır; en az benim mes'ul olduğum kadar vali de sorumludur, bu sorumluluktan kaçış yok. "Onca iş arasında vali, yetiştirme yurtlarına nasıl göz-kulak olsun, her kurumun âmiri, memuru, tüzüğü var zaten" denmeyecek. Rezalet kimin mıntıkasında görüldüyse o mıntıkanın âmiri "ben bu işi yapamadım, ırzı, nâmusu, sağlığı bana emanet edilmiş sabî-sıbyâna sahip çıkamadım" deyip ceketini alıp gidecek. O gidince İçişleri Bakanı da gidecek, Sağlık Bakanı da, Bu işlere bakan Devlet Bakanı da. Bakıcı kadınları mahkemeye vermek, temeli kağşadığı için camları çatlamış binânın camlarını bantlamak demek. Kendimizi kandıracaksak kandıralım ama bu meseleyi "ila yevm'il kıyâme" halletmek dirâyet ve azmini gösterecek bir heyetin yapacağı ilk iş bellidir; sorumluluğu kanun ve yönetmeliklerle alt birimlere aktarmak yerine yukarılara doğru kesifleştirmek ve şahsileştirmek. Osmanlı lisânı ile, "Baka vezirim, şol sabîler ki vediatullahdır. Tekinin kılına hâlel gelirse, sen bilürsün, tatlıca canın alırum" demenin Cumhuriyetçi tarzı ne ise onu bulup yerine getirmek.

Yeri değil belki ama söylenmemeli mi; her ufak dırıltıyı boşanma sebebi haline getiren genç ebeveynlere hâkimler şu görüntüleri saatlerce seyrettirdikten sonra ilâmlarını vermeli. Devlet denilen cihaz çocuk yetiştirmekte ehil değildir, bu zoraki kurumlar "sosyal devlet" güzellemesinin dayattığı tatsız ve çaresiz çözümlerdir. Yetiştirme yurtlarını, Tarım il müdürlüğü nazarıyla yönetirseniz, sabî-sıbyânımızın ırzı kırıkların insâfına kalma ihtimâli yüksektir. O halde lâmı cimi yok, her ilde devlet himâyesine bırakılmış çocukların her nevi sağlığını o ilin valisine zimmetlemek gerekir. Yapamayan gider; hamdolsun idare-i Cumhuriyyemizde vali kıtlığı yoktur.

Şekil A, B, C, çöp tenekesini tamamen tersyüz etmeye cesaret bulursak görürüz ki mümâsil şekillerin ardı arkası yoktur.


Şu ikiz kuleler meselesi hakikaten inanılır gibi değil. Vaktiyle Refah iktidarı, belediyelerinin parlak başarılarının dümen suyunda yükselmişti, AK Parti'nin performansını ise AK Partili belediyeler tayin edecek ve bu gidişata bakılırsa iktidar, siyasi eylemlerinden ziyade beledî ve medenî üslûbuyla seçim tartısına çıkacak. Ben İstanbullu seçmen olsam, bir dahaki seçimde ikiz kuleler projesine ortak olarak hemşehrilerine "çakmaya" çalışan bir başkana ve partisine oy verirken uzuun uzun düşünürüm.

Hükümet partisinin özdenetim mekanizmaları iyi çalışıyor mu şüphe içindeyim.