Basın ahlâkında yeni gelişmeler!

Geçenlerde, daha önce birkaç kere daha başıma gelen enteresan bir hadise yaşadım. Şöyle oldu: Zaman gazetesinde yayımlanan bir yazımı, Ulusalcı çizgide yayın yapan haber siteleri kışkırtıcı başlıklarla anons ederek okurlarını haberdar ettiler. Yazı, “Şehid olursun inşallah!” başlığını taşıyordu ve laikçi bir gazetenin yaptığı habere eleştiri mahiyetindeydi. Bir şehid ailesini ziyaret eden İçişleri Bakanı’nın, şehitliğin herkese nasib olmayacağı sadedinde teselli verici sözlerini, “Öyle bir şey söyledi ki” başlığıyla okuyucularına şikâyet yollu aktaran gazetenin tavrına dikkat çekiyor ve nihai tahlilde Bakanın, Türk toplumunun ortak değerini seslendirdiğini ileri sürüyordu.

Ulusalcı sitelerin, gazetemden ve benden izin almadan iktibas ettiği veya link gösterdiği yazı, birkaç gün süren bir linç fırtınasına dönüştü. Bu sitelerin okuyucuları sinir bozacak sayıda ve galizlikte hakaret ve küfür mailleri gönderdiler. Biraz daha sâkin olanları haklı olarak hep gariban ailelerinin çocuklarının şehid olduğunu, üst sınıf çocuklarına bir şey olmadığını söylüyordu; büyük çoğunluğu ise şehid olmak bu kadar güzel bir şeyse tüfeği omuzlayıp dağlara çıkmamı tavsiye ediyordu. En güzeli, “Sen de ölürsün inşallah” makamında savrulduğu anlaşılan “Sen de şehid olursun inşallah” bedduası idi. Beddua niyetine savrulmuştu ama en güzel hayır dua makamında kabul edip “Amin” dedim; öpüp başıma koydum.

İşin ilginç tarafı, yazımı izinsiz kopyalayan sitenin, internet basınında pek itibarlı, meslek ahlâkına pek itaatkâr olduğu ileri sürülen bir yayın kuruluşu olmasıydı. Önce editörüne mektup yazarak bana gönderilen küfür ve hakaretleri kendilerine havale etmeyi düşündüm ama sitenin künyesinde “info”lu uzantıdan başka bir yazışma adresi yoktu; vazgeçtim çünkü aynı şeyi yapan onlarca sitenin hepsine yetişmem mümkün değildi.

İnternet haber sitelerinden onlarcası, haber ve yorum üreten ciddi, belirli gazetelerin linklerini kaynak gösterip, başına merak uyandırıcı ve kışkırtıcı bir anons ekleyerek sayfa dolduruyorlar; bir nevi haber hırsızlığı. İşte bugünlerde 20 basın kuruluşu bir araya gelip bu çirkinliğin son bulmasını dile getiren bir bildiri yayımladılar; buna mukabil kopyacı yayın organları, akıl almaz derecede sudan gerekçelerle uygulamaya karşı çıktılar ve emek hırsızlığına devam ettiler.

Devam ediyorlar çünkü dijital yayıncılığın hukuku Türkiye’de henüz emekleme devresinde; kısa zamanda fiilen neticeye ulaşmak mümkün değil; çok emek ve para harcamak gerekiyor.

Haberleşme hukukunu ilgilendiren bir başka gelişme ise, AK Parti Kongresi’ne bazı gazetecilerin alınmaması üzerine kopan tartışmaydı. Başbakan ve parti sözcüleri bu uygulamayı savundular ve kongreye “davet” edilmeyen gazetelerin, haber ölçüsünü aşarak hakaretâmiz yayın yaptığını söylediler; buna mukabil, bazı gazetelerin davet edilmemesi, yeni bir akreditasyon olarak değerlendirildi. Şüphesiz şık bir davranış değildi ama Türkiye’de basın hürriyeti sınırlarının nerelere kadar esnetilerek zorlandığı, hatta düpedüz kötüye kullanıldığını gösteren çok sayıda vahim örneğin içinde yaşıyoruz.

Bunun en basit ve çarpıcı misali, ordunun yakın zamanlara kadar, içinde Aksiyon dergisinin de bulunduğu bir grup gazete, televizyona gösterilen bâriz dışlayıcı tavırdı. Akreditasyon yasağının uygulandığı günlerde, bugün kongreye davet edilmedikleri için sızlanan meslektaşlarımız ve -burası çok önemlidir- bütün işleri basın dünyasının haklarını savunmaktan ibaret basın kuruluşları yasaktan yana tavır almışlardı; ordunun koyduğu dışlayıcı yasak, kendilerini kapsamadığı sürece bu haksız uygulamadan şikâyet ettiklerine dair bir tepki göstermediler; hâlbuki basın hürriyetlerinden yana dayanışmacı bir tavır göstererek, “Meslektaşlarımızın dışlandığı bir faaliyeti biz de izlemeyiz” diyebilmiş olsalar, ülkenin demokratikleşmesine büyük katkı yapmış olacaklardı.

28 Şubat darbesinin Meclis komisyonlarında soruşturulduğu şu günlerde, Türkiye’nin normalleşmesi yönünde sembolik de olsa önemli adımlar atılıyor; 28 Şubat’ta estirilen kanaat terörünün en önemli ayaklarından biri, sayfalarını ordu bülteni gibi tanzim etmekten çekinmeyen basın kuruluşlarıydı. Bugün o basın kuruluşlarının haklarını savunuyor olmaktan memnunluk duyuyoruz ama bir küçük kural hatırlatması ile: Haklar, karşı tarafa saygı ölçüsü içinde kullanıldığında savunulmayı hak ederler. Hakareti, nefret edebiyatını ve aşağılamayı meslek edinenler de bir şekilde rakiplerine saygı duymayı öğrenecekler.


Kaynak (Arşiv)