Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

(Bir vejetaryen türküsü)Gündelik hadiselerin küçük akıntılarına, baştan çıkarıcı ayrıntılarına, aktüalitenin lezzetine kapılmaktan kaçınamıyoruz. "Şimdiki zaman"ın bilgisi elzem; "an"ın hakkını vermek, şimdiki zamanda doğru olanı yapmak varlık sebebimiz. Ne var ki "an"ın bilgisini, o an içinde derlediklerimizle değerlendirebilmemiz mümkün değil. Kitap okumayanın gazeteyle yetinmesine benziyor bu. Modern haberleşmenin biricik muradı bizi an'ın bilgisine ram kılmak. An'ın bilgisi sudan ucuz; taze haberi sürekliliği içinde değerlendirmek yorucu, pahalı, ömür törpüsü bir eylem.


Geçen hafta NATO'nun Kosova'ya asla müdahale etmeyeceğinden yola çıkarak karar süreci ile istihza eden bir yazı yazmayı düşünüyordum; Bosna'daki insanlık trajedisine seyirci kalan Batılı vicdanın, Bosna'ya göre daha dar kapsamlı bir problem için dünyanın en büyük savaş gücünü harekete geçireceğini kat'iyyen ummuyordum. NATO'nun müdahale kararı, belki de Kırım ve Kore Harbi'nden sonra Türk kamuoyunun gönülden desteklediği ilk milletler arası operasyon oldu. Harekat başlayalı neredeyse bir hafta olmasına ve NATO güçleri şaşılacak ölçüde kararlı davranmasına rağmen bu "savaş"ın nasıl çıkabildiği hususunda ikna olmadığımı itiraf etmeliyim. Bazı gözlemciler daha şimdiden iddialı yorumlarda bulunarak, NATO'nun "Müslüman bir topluluğa yardım" için harekete geçerek Huntington'ın "medeniyetler çatışması" tezinin iflasını ilan etmiş olsalar da, "kitabi" bilgi ve görgümüz aceleci davranmamayı ihtar ediyor. Muhtemelen bu harekat Avrupa'daki Amerikan varlığının meşruiyeti aşan derecede kalıcılık kazanması sonucunu doğuracağı gibi, "Avrupa Birliği tezi"ne yönelmiş ciddi bir meydan okuma olarak değer kazanacaktır.

Keşke bu savaş, dünya üzerinde insani değerlerin galebesi olarak yorumlandırılabilmiş olsaydı. Daha birkaç yıl önce Ruanda'da binlerce "siyahi" insanın kabile kavgası yüzünden birbirini tavuk boğazlar gibi doğraması esnasında, varlığını vehmettiğimiz "evrensel insani değerler ve vicdan"ın işi ne kadar ağırdan aldığına şahit olmadık mı? Huntington'ın ürkütücü tezinin bir vehim olmasını dilemek başka ama erken ve sebepsiz bir iyimserliğin yaratacağı hayal kırıklığına da hazır olmak gerek: Batı'nın Bosna tecrübesinden ders alarak Balkan Müslümanlarının yardımına koştuğunu görmek güzel olurdu; sadece Müslümanlar için değil, bütün dünyada insani değerlerin yükseldiğine gerçekten emin olmak isterdik. Oysa ki ortada geleneksel değer yargılarının değiştiğini gösterecek ciddi işaretler görünmüyor. Kipling'in meşhur, "Doğu doğudur, batı da batı.." aforizması hala taze.

Devlet, "irtica"ya yataklık eden kurumlara karşı son derece hassas; bu hassasiyetin gereğinden fazla abartıldığını düşünsem bile, kamu nizamını tehdit etmesi muhtemel "eğitim süreçleri"ne karşı uyanık bulunulmasını anlayabiliyorum. Ne var ki arefe sevincini "canlı bomba" ile zehir eden terör odaklarının beslendiği "eğitim süreçleri"ne karşı devletin ancak nokta görevi yapan polislerin uyanıklığı sayesinde tedbire mecal yetirebilmesi bana çok anlamlı görünüyor. Canlı bombalar nerede yetiştiriliyor, hangi fesat süreçlerinde insanlık onurundan istifa ettiriliyor? Devletimiz "irtica" ile mücadelede kazandığı başarıyı, bölücü terörle mücadelede niçin gösteremediğini "derin derin" düşünüyor olsa gerektir.


Tam da Kurban Bayramı arefesinde bazı yazarlarımız, vejetaryenliğin erdemlerini keşfederek, kurban kesmenin gaddarlığını imaya başladılar. Vejetaryenlik, herkesin saygı duyması gereken bir tercih; ama bayramdan bir gün önce "etyemezlik" ilhamına kapılmanın, birtakım şuuraltı sebepleri olmalı diye düşünmeden edemiyorum.

İnananların bayramı kutlu olsun; vejetaryenlerin de; arefe günü vejetaryenliğin kıymetini fark edenlere ise sadece iyi tatiller!