Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Saddam'ın perişan suratını televizyonda ilk defa gördüğümde "şimdi ne olacak?" sorusu aklıma geldi. Ne olacağını gazeteler çarşaf çarşaf yazıyorlar ama asıl cevaplanması gereken soru şu: ABD, Irak'ı niçin işgal ettiğine dair henüz dünya kamuoyunu ve milletlerarası hukuku ikna edici bir delil ortaya koyamadı.

Bu durumda Irak, Saddam'ı cezalandırmak için işgal edilmiş gibi bir mânâ ortaya çıkıyor; öyleyse ABD'nin Irak'taki işi bitmiştir; işgale son verip evine dönmesi gerekir ve bu durumda Irak'ın kamu düzenini paramparça etmek, netice itibariyle ülkesini savunan askerleri ve sivil ahaliyi öldürüp evsiz"ekmeksiz bırakmak gibi cürümler ortada kalır.

Bundan böyle ABD, ülkesine ve komşularına karşı suç işleyen her lideri cezalandırmak amacıyla işgal operasyonları düzenlemek için bir meşruluk sebebi kazanmış oluyor ve hepimiz pekâlâ farkındayız ki bundan sonra Amerika'nın aynı sudan (yani delillendirilmemiş) gerekçeler üreterek işgal etmeyeceği ve liderini sığındığı kovukta yaka"paça etmeyeceği hiçbir ülke yoktur. Saddam'ın nice insanlık suçunun faili olduğuna şüphe yok; göreceği muhtemel cezadan daha ağırını yüzlerce kere hak etmiş olduğunda da hemfikiriz ama tek tek fotoğrafları değil, olgunun tamamını görmek zorundayız. Başından beri ABD'nin Irak konusunda seçtiği üslûp rahatsız ediciydi; Saddam'ın yakalanması esnasında görülen sahneler, sıradan bir haber filmi olmaktan ziyade dünya kamuoyuna belirli mesajları vermek için ustalıkla kurgulanmış bir propaganda malzemesi niteliğini taşıyordu ve bu görüntülerin İslâm coğrafyasının azgelişmiş, dengesiz ve taassup psikolojisinin yeşermesine meyyâl mıntıkalarında nasıl Amerikan aleyhtarı bilenmelere yolaçacağı tahmin edilebilir. Bu benim tahminim veya temennim değil; öyle olmakta olduğunu herkes biliyor ve herkesten ziyade bu gerçeği, bu haber filmini kurgulayanlar, bit arama ve çürük diş taraması görüntüleri ile süsleyenler biliyor ve hesaplıyorlar.

İslâm dünyasında anti"Amerikancı dalganın yükselmesi hayır alâmeti değildir ve bu olgudan İslâm dünyası lehine bir netice çıkmaz. "Saddam ne ki, Müslümanlar onun perişan görüntüsünden tahrik olup da teröre yönelsinler" diye düşünmemek gerekir. Sözünü ettiğimiz kesim içinde bu kadar akl"ı selîm olsa, İslâm dünyasının mühimce bir kısmında Saddamvâri yönetim üslûbunu seçen kişilerin yarattığı yaygın bir önderlik problemi olmazdı. Maalesef İslâm âlemi, tarihinin en ağır zaafiyetlerinden birini yaşıyor ve bir parça basireti olan herkes rahatlıkla görebiliyor ki batı dünyasında Müslümanlar bir refîk, bir komşu, eşit haklara sahip bir partner olmaktan ziyade geçimsiz, cahil, ağzıbozuk ve şiddete meyyâl bir topluluk rolüne adım adım "itiliyorlar".

Bulvar gazeteleri ağzıyla yayın yapan bazı Amerikan yayın organlarıyla ağız birliği etmiş birtakım Türk gazetelerinin hadiseye yaklaşımı, gazetecilik ilkelerinin yüzünü kızartacak derecede basit ve iptidai seviye sergiliyor. Saddam'a daha önce zerre kadar sempati duymayan birisi olarak bu habercilik üslûbu karşısında "Saddam gazeteci olsa böyle sayfa yapardı herhalde" diye düşünmekten kendimi alamadım. Sadece devletin ve hükümetin değil, basının da sağduyulu ve sorumlu davranmasına en azından basın meslek ilkelerine riayet edilmesine ihtiyacımız var. "Hür basın", biraz da kanaatlerini kimseye peşinen peşkeş çekmeyen basın demek değil midir?

Saddam'ın görüntülerini beden dili uzmanlarına okutanlar, biraz da kendi habercilik anlayışlarını aynı uzmanlara okutmalılar; neticesinden utanacaklarına adım gibi eminim.