Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Şahsi arşivimi karıştırdım, bir de gördüm ki "Bedelli" konusunda MHP'nin gerisine düşmüşüm. MHP'nin görüşü şöyle: "Türk milletinin vicdanını sızlatmayan, şehit ailelerimizi incitmeyen, gazilerimizi üzmeyen, TSK'yla diyalog içinde askerlik hizmetlerinin ihtiyaçlarını gözeten, ama artan bedelli beklentilerini de ihmal etmeyen bir yaklaşımla bedelli konusu çözülmeli ve ülke gündeminden çıkarılmalıdır. Bunun yanı sıra, TSK'nın personel rejimi yeniden düzenlenmeli ve bu konudaki tartışmalar süratle neticeye ulaştırılmalıdır."

Necib Fâzıl üstâdımız boşuna, "Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum/ Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum" dememiş: Vaktiyle akademi iklimi solumuş olmanın verdiği bir eklem kireçlenmesi benimki; buna mukabil -mâaşallah- toplumsal değişme almış başını gidiyor. Şimdiki kuşak, vatanî hizmet, milli devlet, eşit vatandaşlık ilkesi gibi teferruata dair mevzularda artık farklı şekilde düşünüyor. Siyâset erbâbının teorik doğrulara mıhlanmak yerine toplumdan yükselen seslere eğilmesi her şeye rağmen güzeldir.

Başkası hatırlatacağına ben söyleyim: 21 Aralık 2009'da, bundan iki sene önce "Savunmak veya Savunamamak" başlıklı yazıda demişim ki: "Gelelim bedelliye... Sevgili gençler, 'milli ordu' konseptinde bedelli askerlik olmaz; aslına bakarsanız 'dövizli' hiç olmaz. 'Ama var ve oluyor işte' diyorsunuz, haklısınız; büyük patırtılar bitene kadar sabredeceksiniz; başka çâre yok."

Başka çâre varmış, "Çobanın gönlü olunca tekeden teleme sağar" derler ya hani. (Teleme: taze süte incir sütü damlatılarak elde edilen kıvamlı bir içecek imiş!) Mesele nihayet Türkiye'nin gündemine girdi, yaş pazarlığına hükümet 25'ten, Genelkurmay 35'ten kapı açınca aşağı yukarı kapsama gireceklerin yaşı da belli oldu: 30 ve civarı. Aş pişmiştir, soğuk su katmaya da niyetim yok. Genelkurmay'ın, Hükümetin, CHP'nin ve MHP'nin ağız birliği ettiği böyle müstesnâ bir konuda söylenecek söz kalmamış demektir.

Bu arada Sayın Bahçeli'nin, yukarıda alıntıladığım sözlerini, "Siyâsi edebiyatımızın bâlâsında bir yere koyalım, zâyi olmasın" demek üzereydim ki bu defa vicdâni red konusundaki yaklaşımı dikkatimi çekti, bedelli konusundaki esnek, anlayışlı ve mâkul yaklaşım, yerini aniden tâvizsiz ve bükülmez bir yaklaşıma terk edivermiş, üstelik aynı haber metni içinde bakınız nasıl sert çıkılıyor vicdâni red konusuna: "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üniter yapı, milli devlet, toprak bütünlüğünü koruma yolunda terörle mücadelesini sürdürdüğü bir ortamda, Türkiye'nin komşu ülkelerinde ateşle o toplulukların sınandığı ve Türkiye'ye her an bir belanın sarkabileceği bir ortamda, bir bakanın vicdani ret konusunu gündeme getirmesi kadar yakışıksız, densiz bir teklif söz konusu olamaz."

Bana göre tam bir, "Bedenime belki ama rûhuma asla!.." durumu. Oysa ki vicdâni redcilik, bedel ödeyerek askerlik yükümlülüğünden kurtulmaya oranla ayakları yere sağlam basan bir felsefî tutarlılığa sahip görünüyor. Bu arada "Vicdâni red"di, hayatlarında hiç imlâ lugâti görmemiş gibi "ret" şeklinde okuyup yazanları şiddetle kınadığımı belirtmek isterim. Kavram Arapçadan geliyor, "Ra ve dal". Tek başına kullanıldığında şedde ile "redd" yazıp okumak lâzım aslında. Bin yıllık muhatâb kelimesini ısrarla "Muhattap" diye yazanların ağzına buradan bir okka acı biber sürmek gönderiyorum; muhattap değil arkadaşlar "Muhatâb"; mim, hı, tı, elif ve be...

Yeri midir, zamanı mıdır ayrı mesele, kendi adıma vicdâni reddin taraftarı değilim fakat anlayabilirim, samimiyetle vicdânî reddi savunanları anlayışla karşılayabilirim. Vicdânî redcilik, bedelli uygulamasına göre daha tutarlı, anlaşılır ve üstelik evrensel hukukta yerini bulmuş bir kavramdır. Hazır el değmişken vicdâni redciliğin, bedelli ile birlikte Meclis'ten geçirilmesi isâbetli olacaktır.

Ve nihâyet Sayın Bahçeli'nin I. Abdülmecid'i Meclis'te anma faaliyeti ile ilgili olarak, "Rahmetli açılımcının önde gideniydi ama yine de incelemekte fayda var" şeklinde özetlenebilecek sözlerine yerim kalmadığı için değinemiyorum. Müsmîr mevzuudur; ileride bakarız inşallah!