Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Barzani'nin Türkiye'yi açıktan, alenen hatta altını çize çize kışkırtması ve tehdit etmesini nasıl yorumlayacağız? Başkaca ihtimâller de söz konusu olabilir ama benim aklıma gelen daha mâkul birkaç sebep var.

Bir balkonun altından geçerken, işgüzar ev hanımlarının balkon demirlerinin kenarına sıraladığı begonya saksılarından biri başına düşmüş olabilir. Yerli filmlerde haylicesine rastladığımız bu talihsiz olayın, başına saksı düşen kişide değişik sendromlara sebep olduğunu biliyoruz: Geçici hâfıza kaybı, körlük veya daha garip bir ihtimâl olmak üzere kişide gizli kalmış kabiliyetlerin (meselâ âniden şarkıcı, ressam olmak) ortaya çıkması cinsinden şaşırtıcı değişikler...

Alkol tabanlı yüksek dozda promil de benzer semptomlara yol açabilir fakat Barzani'nin alkolle ülfet derecesini bilmediğimiz için bu ihtimâli, ihtiyatla kaydetmek lâzım.

Başka ne olabilir, başka ne olabilir?..

Konuyla doğrudan ilgisi olmayan başka bir şeye çok kızmış olduğu için o esnada ifade edemediği tepkisini, "Eğer Türkler sadece birkaç bin Türkmen için Kerkük'e karışırsa, o zaman biz de Türkiye'deki 30 milyon Kürt için harekete geçeriz" lâflarıyla Türkiye'ye yansıtmış olabilir. Bu ihtimâli, ötekilerden daha yüksek görüyorum.

Meselâ eşi o sabah mûtad yakınmalarını dile getirirken, "Koca Erbil'de benim kadar az bileziği ve takısı olan bir başka hanım var mıdır? Mesut Mesut.., beni vaktiyle ne doktorlar, ne mühendisler istediydi de varmadıydım. Ama bunlar bana lâyık, vaktiyle anacığım, siyasetçiden koca olmaz kızım, aklını başına devşir dediydi de o öğütlerin kıymetini bilemedimdi..." şeklinde cümleler kurunca Barzani öfke ve gerilim içinde evden çıkmış ve sekreterine, "âsâbım bozuk, bugün randevu kabul etmeyelim" diye talimat verirken sekreteri, "Ama başkanım, Dubai'den El Arabiyya televizyoncuları geldi, mülakat için söz vermiştiniz" diye hatırlatmada bulunur. Bunun üzerine Barzani, "Alın içeri be, ben diyeceğimi bilirim" dedikten sonra gazeteciler daha teyplerini çalıştırmadan gürlemeye başlamıştır: "Kerkük, tarihsel ve coğrafi olarak Kürt kimliğiyle bilinen bir Irak şehridir. Tüm olaylar, Kerkük'ün Kürdistan'ın bir parçası olduğunu kanıtlıyor. Türkiye, Kerkük meselesine karışamaz. Eğer karışırsa, biz de Diyarbakır'ın ve Türkiye'deki diğer şehirlerin meselelerine karışırız."

Tecrübeli gazeteci bu sözleri duydukça içi içine sığmamakta, "bu haber bomba gibi patlayınca ne prim alırım ama" diye ellerini oğuştururken işi sağlama almak için bu mühim lâfları teyid ettirmek maksadıyla can alıcı soruyu patlatmıştır:

-Bu sözlerinizle Türkiye'yi tehdit mi ediyorsunuz?

Barzani içinden derin bir "lâ havle" çekerek, "biz burada boşuna mı konuşuyoruz be adam" makamında ne kadar kararlı olduğunu tekrarlar:

  • Ben Ankara'ya, karışırsa nelerin olacağını söylüyorum!

Benim teorim böyle. Barzani'nin beyanatını okuyunca "saksı, alkol ve dırdır"dan mürekkep üç ihtimâl aklıma geldi; başka ihtimâller de var elbette ama ben, şu üçünden birinin vârid olmasını temennî ederim. Bu vâdide en sevimsiz ve fenâ ihtimâl, Bush yönetiminden bir yüksek rütbelinin Barzani'ye, "Türkler pire için yorgan yakmaktan çekinmezler; biraz üzerlerine gitseniz kanımca süper olacak. Adamlar zaten cumhurbaşkanlığı seçimlerini tartışmaktan burunlarının önünü göremiyorlar" şeklinde pek bir yaman akıllar enjekte etmiş olmasıdır!

Halbuki bölgenin basit gerçeği şudur; Amerikalılar günün birinde gider; Kürtler, Türkler, Araplar ve İranlılar yine başbaşa kalır; onun için bu gibi karbondioksitle sıkıştırılmış sözleri sarfederken evvela kuyumcu terazisiyle tartmak, sonra kırk kere düşündükten sonra sarfetmek iyi olacaktır.


Ben yine de "dırdır" teorisini savunuyorum azizim.