Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İki yanlış bir doğru etmez; toplumsal akıl ve vicdanın en yüksek derecede tecelli ettiğini kabul ettiğimiz iki yargı uzvu, bir yanlışı bir başka simetrik yanlışla telafiye kalkışınca güvenilirliğine gölge düşürdü.

Şemdinli iddianamesi garip bir metindi ama yazarı daha garip bir kararla cezalandırıldı; bundan böyle avukatlık bile yapamayacakmış; oldu olacak vatandaşlıktan ıskat edilseydi bari.

Öte yandan İran'la Irak sınırının birleştiği yerde yoğun bir askeri harekata girişmek üzere yapılan hazırlıklar, haber bültenlerine bile aksetti. Askeri muhitlerden "iyi haber alan bazı kaynaklar", harekat hazırlığının Irak'tan ziyade İran'dan yönelen terörist tehdidine karşı yapıldığı sinyalini veriyorlar; hatta Kara Kuvvetleri karargâhının geçici olarak bölgeye nakledileceği bile söylenmekte; böylece komplo teorisi üretmeye çok uygun bir atmosfer oluşuyor. Bu teorilerin ana fikri şudur: Şemdinli iddianamesi, Org. Yaşar Büyükanıt'ın Ağustos'ta genelkurmay başkanı olmasını önlemeye yönelik bir teşebbüstü, savcının meslekten atılmasıyla hem ordunun talep ettiği sert tavize icabet edilmiş, hem de genelkurmay başkanlığına kimin getirileceğine dair spekülasyonlara açıklık getirilmiştir. Hudut bölgesindeki askeri yığınağın bölücü eşkıya için maksada uygun olmayan bir cesamet teşkil etmesi, harekatın eşkıyadan ziyade İran sınırına yöneldiği kanaatlerini güçlendirmekte ve bu durumda temel belirleyici, bölücü eşkıya tehdidinden ziyade ABD'nin İran üzerindeki baskı politikası olarak görünmektedir.

Böyle bir vasatta birtakım çevrelerin Büyükanıt aleyhine kampanya açarak olmayacak iddialar dillendirmesi, doğu mıntıkasında 15 civarında Baro'nun savcı lehine tavır takınması, solcu ve hürriyetçi olduğu varsayılan ana muhalefet partisinin savcı hakkında, "oynadı güldü; âkıbetini buldu" makamında açıklamalar yapması ne anlama geliyor; bunlar düz mantıkla ve açık istihbarat kaynaklarıyla akıl erdirilecek işler değil açıkçası.

Kaos uzmanlarının sözünü ettiği kelebek etkisine (Atlantik'in bir ucunda kanadını çırpan bir kelebeğin, öteki yakada fırtınaya sebep olması) benzer bir durumla karşı karşıyayız; benzerine yıllardan beri defalarca şahit olduğumuz bir bombalama vakasının dallanıp budaklanarak bölge ve iç rejim dengelerini ilgilendiren bir mahiyet kazanması, doğrusu insana "vay be" dedirtecek cinsten gelişmeler.

Komplo teorilerine dikkat çekmemin sebebi, bu gibi şaşırtıcı gelişmelerin sadece kendi dinamikleriyle açıklanamayacağını hatırlatmak bâbındandır; öyle olmasaydı Şemdinli iddianamesini yazdığı için sokağa atılan savcının durumunu, adalet kavrayışımız ve yargı sistemimiz çerçevesinde değerlendirmek gerekecekti. Şu kadar bin yıldır egemen yönetim tecrübesine sahip bir devlet geleneğinin uğradığı arızaları sadece kendi dinamikleriyle izah etmek, "hâlâ doğru dürüst işleyen bir adalet teşkilatı kuramamışız" hükmüne hak vermek mânâsına da gelir. Türkiye'nin sadece dış meselelerde ve komşularıyla ilgili problemlerde değil, iç işlerinde de belirleyiciliğini mühim miktarda zaafa uğrattığı şimdilik en mühim tesbit olarak karşımızda duruyor.

Her hâl ü kârda kafa karışıklığına yol açmadan etraflı değerlendirme yapmak lazım gelen hareketli günlere doğru sürükleniyoruz. Zâhire göre gelişmelerin odağında duran İran ise, -ajans haberlerine güvenerek söylüyorum- gerilimi tırmandıran, abartılı bir politik dil kullanmakta ısrar ediyor.

Niyet hayr, âkıbet hayr: Gittikçe yükselen İran krizinin iç siyasetimizde öngörülmeyen dönüşümlere yol açması pekâlâ mümkündür.