Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Ben kimin kızından kötüyüm" diye bir lâf vardır ya, ben de bir an şöyle düşündüm: "Niçin ben araştırmacı yazar olamıyorum?"

İşte bu yüzden suyun kaynağına kadar gidip işin doğrusunu öğrenerek seri ve kısa röportajlarla siz okuyucularımı bilgilendirmek için tuttum Amerika'ya gittim, ABD'li yetkililerle önemli görüşmeler yaptım. JFK Havaalanı'ndaki gümrük polisiyle konuştum önce; zannediyorum Japon asıllıydı çünkü diğer polisler arasında yüzünde en çok insanî çizgiler taşıyan bir tek o vardı, "Bizim kara harekâtı hakkında ne düşünüyorsun?" dedim. Pasaportumu incelerken, "valla" dedi, "havalar mâlum; kar kış; fazla kalmasanız iyi olur."

-"Madımak mevsimine kadar orada durmaya niyetimiz yok zaten" dedim. "Benim niyetim, Amerikan kamuoyunun nabzını ölçmek!" "Anlıyorum dostum" dedi, "aslına bakarsan Türkiye'nin haritadaki yerini bile bilmem; benimki klimatik bir yaklaşımdı sadece!"

New York'taki ikinci resmi temasımı, New Jersey'de bir ayakkabıcı dükkânının tezgâhtarı ile gerçekleştirdim; banyo için naylon terlik aradığımı duyunca, "Türk'sünüz değil mi?" diye sordu, ardından, "sizinkiler Kuzey Irak'a girmiş, başarılar dilerim" dedi. "Nasıl bakıyorsunuz harekâta?" dedim. "Valla bizimkilerin genel çerçeve itibariyle olaydan haberleri var; aramızda kalsın, bu harekâtın benim için hiçbir sakıncası da yok. Türkleri severim, iki yıl önce Cemal diye bir Konyalı çocuk vardı iyi ahbabtık. Derken bir gün.."

Konu uzuyordu; parayı ödeyip çıkarken ardımdan, "Dükkân senin, her zaman beklerim" diye seslendiğini duydum. Otelde kat hizmetlisi olarak görev yapan iri yarı Afro-Amerikan (Siyahîlere artık böyle deniliyormuş) delikanlı, gece yarısı koridorda ıslık çalıp el çırparak dalgasına bakarken, "bu nasıl iş?" diye baktığımı fark edince yanıma geldi, "N'aaber adamım" dedim, "Fayn" dedi, "fakat sizinkiler çekiliyormuş, haberin var mıydı?", "Yoo" dedim, "sen nerden biliyorsun?" "Halamın oğlunun bacanağı Savunma Bakanlığı'nın kantininde çalışıyor; o duymuş" dedi. "Öyleyse doğrudur" dedim ve öteki soruya geçtim, "ne dersin, bu durum Türkiye'de ordu ve muhalefet ilişkilerini zedeler mi?"

-Valla adamım dedi, "siz ondan önce cari açık dengesi ve işsizlik üzerinde dursanız daha iyi olur. Ne demek olduğunu tam bilmiyorum ama kankamın kuzeniyle aynı grupta rap yapan çocuğun abisi Beyaz Saray'ın önünde sosis hamburger satıyor, o söyledi..."

-Hmm diye kuul (cool) bir jest yaptım. Islık çala çala gitti.

Ertesi gün Manhattan'da kaldırım arşınlarken istemeden önümde yürüyen iki kişinin konuşmalarına şahit oldum: Biri ötekine, "CHP ile MHP orduya sert yapmış, duydun mu?" diye sordu; öteki telâşla, "o zaman hemen eve dönüp makarna, bulgur, birkaç paket de mum depolayalım" dedikten sonra koşar adım uzaklaştılar. Rockefeller binasının tepesine turist taşıyan asansörün görevlisi ise meseleye farklı bir perspektif getirerek, "Bazı rektörler anayasayı korumak için anayasayı çiğneriz, demişler. Bu ne demek oluyor sör? Petrol fiyatları fırlar mı?" diye sordu. Ben de adamın kulağına eğilip "Paran varsa altın al dostum" diye fısıldadım; o'ssaat allak-bullak oldu.

Dönüş esnasında havaalanındaki kafede garsonluk yapan sarışın kızla da biraz çene çaldık, paranın üstünü verirken gülümsedi ve "Genelkurmay'ın sitesinde devamlı olarak Harbiye Marşı'nın çalınmaya başladığını duymuş muydunuz?" diye sordu; ben de ona, Bush'un Afrika dansı yaptığını söyledim, "Okey ödeştik" dedi ama ben tam anlayamadım. Amerika'da daha üst düzey kişilerle de görüştüm ama "off the record" diye ricada bulundukları için yazmıyorum; biraz çıtlatacak olsam Türkiye ayağa kalkar, gündem değişir, borsanın midesi kalkar.

Toplum henüz hazır değil çünkü.