Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Şu meşhur 45 günlük süre bugün sona eriyormuş; çetelesini tutanlara göz aydınlığı! Yeri gelince anayasanın en hurde teferruatını didikleyip buradan hüccet çıkartan ama işine gelmediğinde ise 103. maddedeki manidar yemin metnini tek ayak üstünde okuyanların takiyyesinden berîyiz. Yemine ihanet, doğrudan münafıklık alâmetidir.

Hadis sahihtir ve hasen: “Abdullah b. Amr'ın rivâyetine göre, Resûlullah şöyle buyurdu:

“Kendisinde dört özellik bulunan kişi mutlaka münafık olmuştur. Bu dört özellikten biri bulunursa o özelliği terk edinceye kadar o kimsede münafıklık özelliği bulunmuş olacaktır. Konuştuğu zaman yalan söyleyen, söz verdiği zaman sözünde durmayan, davalaştığında aşırı giden, anlaştığı zaman anlaşmasını bozan.” (Buhârî, Müslim, Tirmizi).

45 günlük süreyi boşverin. Seçimler yapılalı 75 günden fazla zaman geçti ve Türkiye hâlâ vekâletini 2011'de almış şaibeli bir heyetin idaresi altındadır. Seçimlere yine bu ekibin kefâleti (!) altında gireceğiz.

Bu ‘başarı'da hissesi bulunan aktörleri hatırlayalım. Belli başlı iki politik aktör, kendilerinden umulmayan manevralara girerek bu gülünç tablonun başlıca müsebbibidir.

İlk MHP'dir bana göre. Seçim gecesi, daha ilk sonuçların dumanı tüterken yapılan açıklama, aslında bugün içinde yaşadığımız keşmekeşin habercisiydi. Milli irade'nin yüzde 13'ünü adam yerine koymadığı için küserek kendine anamuhalefet rolü biçen MHP, sonraki bütün adımlarında bir koalisyon ihtimâlini olumsuzlayarak bugünkü manzaranın mimarlarından biri oldu. Meclis başkanı seçimi sırasında gösterdiği anlaşılmaz tutumuyla, bu önemli iskemleyi -halen en şedid kelimelerle eleştirdiği- AKP'ye hediye etmesi, Külliyesindeki yalnız adamın elini güçlendiren altın kıymetinde bir destekti. Süreçte yapıcı bir rol üstlenseydi hiç şüphesiz bugün memleket erken seçim havasından çok uzaklarda olur, ‘hân-ı yağma' devrinin şüphelileri de yargılanma korkusuyla titrerlerdi. Külliyesindeki yalnız adamla, çözüm masasının tekmelenmesi konusunda amaç birliğine giren MHP, erken seçimin payandası oldu.

İkincisi PKK'dır. PKK, kendisiyle uzvi ilişki içinde bulunan HDP'nin seçimde gösterdiği demokratik başarıyı, -Kandil'e yağan bombalardan daha tehlikeli saydığı için olsa gerek- sarayın çözümsüzlük oyununa ânında, canla başla katılarak memleketi birkaç günde kan çanağına çevirdi. Koalisyon ve demokratik çözüm ihtimâli PKK için mahvolmak anlamına geliyordu ve Ankara'dan Kandil'e doğru kesilen şâhâne ‘muz orta'yı değerlendirmekte zaman kaybetmedi. PKK kendi hesabında haklıdır çünkü barış, PKK'nın varlık sebebini ortadan kaldırıyor. PKK'nın idam fermanı demokratik çözümdür.

HDP ise PKK'nın çatışmacı siyasetiyle arasına mesafe koymakta geciktiği ve Kandil'in dümen suyunda yalpaladığı için, tarihin altın tepsi içinde sunduğu fırsatı yanlış kullandı. Barıştan yana bütün Türklerin ve Kürtlerin partisi olma şansını tepti. Kürtleri ve Türkleri aynı anda hoşnut edecek bir çözüm formülasyonu için HDP en elverişli partiydi.

Eğer MHP ve PKK, çözümsüzlük oyunundan uzakta durmayı seçerek sistemin demokratik prensipler içinde çözüm üretmesini desteklemiş olsalardı saray bugün, Beşevler noterliği mevkiinde kalacak, oyun kuruculuk fırsatını asla ele geçiremeyecekti.

Türkiye'nin mâkus talihi: Varlığını çatışma ve çözümsüzlüğe bağlamış iki siyasi odağın, daha doğrusu örsle çekicin arasında duruyor. Eğer yapılabilirse 1 Kasım seçiminin sonuçları, bu anafikrin halkımız tarafından nasıl değerlendirildiğini de gösterecek.