Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ne kadar da alışkınız, "üst düzey bir askeri yetkili" mahreçli açıklamalara; geçenlerde bir yeni kavramla daha tanıştık; "ordu adına açıklama yapmaya yetkili bir general". Daha önce, "adının açıklanmasını istemeyen bir ordu mensubu" gibi sıfatlar daha revaçtaydı.

Tamam, gazeteciler için haber haberdir, açıklama da açıklama; haber değeri varsa sayfada şöyle veya böyle yer bulur (bizde nedense hep "sürmanşet olur, o

başka!). Üstelik sıkça tekrarlandığı gibi, "askerler de bu memleketin evlâdıdır"; onların da memleket meseleleri hakkında görüş belirtmelerinden daha tabii ne olabilir? Ne var ki, örtülü veya alenî şekilde cihet"i askeriyenin memleket gündemi hakkında fikir beyan etmesi sıklaşmaya başladı. Üstelik bu görüşler Muhtarlar Derneği'nin veya Ticaret Odaları'ndan herhangi birinin açıkladığı beyanlardan farklı bir yaptırım gücü taşıyor. Bu görüşler kolay kolay eleştirilemediği gibi, gerek basın, gerek hükümet tarafından, "vallahi çok doğru..., gereği yapılmalı..., yerinde bir çıkış..., askerin sert çıkışı..." mealinde övgü cümleleriyle destek buluyor.

Nitekim cihet"i askeriyenin "Hess modeli"ne dair verdiği son beyanat hakkındaki mütalaalar aynen şöyle: DSP sözcüsü, "Askerin teklifi bizim görüşümüzü destekliyor", ANAP sözcüsü, "Askerin teklifi ortak sağduyunun görüşü. Farklı düşünen siviller ders almalı", MHP sözcüsü, "Askerimizin temennisidir", Sabah gazetesinin sözcüsü, "Böylesine önemli fakat kolay bir kararı sivil siyaset keşke askerlerin yardımına gerek kalmadan verebilseydi ama ne yapalım ki asker de bizim askerimiz", SP sözcüsü, "TSK'nın bazı siyasi partilerden çok daha demokrasi ve AB'den yana olduğunun bir ifadesidir. İleri bir adımdır", Meclis Başkanı da askeri kesime dayandırılan idam yerine afsız müebbed hapis cezası formülünü desteklediğini açıkladı.

İyi de arkadaşlar, madem cihet"i askeriyenin teklifi bu kadar güzel ve mâkul, sizin varlık sebebiniz, sebeb"i hikmetiniz nedir diye sormayacak mıyız? Kapalı kapılar ardında sızlanmak, "her adımda engellerle karşılaşıyoruz, rejim mâlum" diye yakınmak sizi kurtarır mı?

Görüşleri isabetli, tatbiki hayati derecede gerekli olabilir; hatta sivil menşeli "seçilmişler"den daha aktif ve verimli bir "think tank" endüstrisine yaslanıyor olması da mümkündür fakat şahsi kanaatime göre cihet"i askeriyenin hükümetin ve sivil inisiyatifsizliğin sebebiyet verdiği siyasetsizlik boşluğunu doldurmak maksadıyla bu derece sık ve âşikâr bir üslupla siyaset üretmesi nihai tahlilde ordunun kâr hanesine yazılmaz. Ortaya çıkan görüntü demokrasi gelenekleri açısından hiç de şık değildir. Türkiye'yi yakın takibe alan bir yabancı gözlemci, nihai karar merciinin kim olduğu kriterini göz önünde tutarak Türkiye'de militer bir yönetim üslûbunun egemen olduğunu söyleyecek olursa, "hayır, yanlış ve maksatlı düşünüyorsunuz" diyebilecek durumda mıyız? Kabul etmek zorundayız ki demokratik teamüllerin saygı gördüğü bir vasatta askerlerin bu sıklık ve etki derecesiyle konuşmalarına rastlanmaz. Askerlerin de bu durumdan rahatsızlık duydukları anlaşılıyor ve gerekçe olarak sivil güçlerin üzerlerine düşen görevi lâyıkıyla yerine getiremediğinden, dolayısı ile cumhuriyeti ve devleti kollayıp koruma misyonundan vazife çıkararak müdahil olduklarını ileri sürüyorlar; özetle ordunun, sivil siyaset unsurlarına karşı güvensizlik izharı söz konusu.

Üslup ve usûlü tartışalım derken daha esas meseleye gelmedik bile; bunca patırtı, MHP genel başkanının "hangi hikmete mebnî bulunduğunu bir türlü anlayamadığımız bir tercihle" Çin Seddi kıyılarından seslendirdiği ve bazı basın organlarında haklı olarak "Osmaniye şartları" diye mizah konusu yapılan meşhur beyanatıyla başladı. Hükümetin kritik dengeler üzerinde güç bela varlığını idame ettirmesinden kaynaklanan ve tamamen iç politikaya, hatta muhtemel erken seçimlere yönelmiş bir lüzumsuz güç gösterisiydi bu. Apo da dahil olmak üzere kimsede ciddi bir etki uyandırdığına ihtimal verilmeyen bu beyan, sığ siyasetimizin bulanık sularını karıştırmaya yetti de arttı. Apo'nun derdest edilerek Türkiye'ye uçurulduğu gün, sokakta gazete satan çocuklar bile biliyordu ki bu adamın idamı muhal ihtimaldir ve "paket"in teslim alınması ile Türkiye, yeni ve mahiyetini tam bilmediğimiz siyasi angajmanlar içine girmiştir. Hal böyleyken Çin ü Maçin'den yükselen bu haydarâne edânın gerçek sonuçlardan ziyade siyasi bir manevra olduğunu fark etmeyen kalmış mıdır?

Ciddi siyasete, vakarlı siyasete ihtiyacımız var; ciddiyet somurtup oturmak ve kameralara hep ekşi bir yüz ifadesiyle bakmak değil. Bir noktada Türkiye'de militer yönetimin hâkim bulunduğu yolundaki intibalara siyaset erbâbının bile isteyerek sebebiyet vermesi dramatik bir vâkıadır.

...

Ezcümle, siyasete bu derece müdahil görünmek, bir noktadan sonra orduyu siyasi başarısızlıkların veya tercihlerin muhatabı haline getirebilir.