Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

O görüntüler, "tahriklere dayanamayarak kendini kaybeden birkaç polis"in eseri değildi; hepimiz fark ediyor ve anlıyoruz. O gün Beyazıt Meydanı'nda mevzilenen haber kameralarının sanki stüdyo ortamında imiş gibi rahat görüntü toplamalarını da gözden kaçırmış değiliz.

Sille tokat dövülen ve tekmelenen kadınlar arasında, sabır taşını çatlatacak ölçüde işinin ehli profesyonel kışkırtıcıların bulunma ihtimali de hesap dahilindedir. İşin neticesine bakalım; birkaç dakikalık kavga-gürültü görüntüsü, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini sarsacak derecede önemli yankılar uyandırdı. Artık sıkıntı vermemek için AB konusunda kaleme aldığım yazıların müşterek anafikrini hatırlatmak isterim: "Ne onlar bizi alacaklar, ne de biz AB'ye gireceğiz" fikrini kehanet gibi tekrarlayıp dururken o birkaç dakikalık görüntü ve emsâli şeylerin pişmiş aşı bir anda berbad edebileceğini öngörüyordum.

"Bıçak sırtı" başlığını koymakta muradım, sürekli olarak kararsızlık halinde tutulmasına itina gösterilen Türkiye'ye fren mesafesi tanınmadığını hatırlatmak içindir. Trafik kurallarında araç takip mesafesi kavramı vardır; önünüzdeki aracın ani hareketine karşı refleks verebilmeniz için, hızla orantılı bir aralığı korumanız gerekir. Biz her şeyi hemen istediğimiz için takip mesafesine aldırış etmeden süratimizi sürdürmek istiyoruz; bir aksilik ânında refleks üretmeye zaman kalmıyor.

Bayrağa saygısızlık gösteren birkaç göstericinin uyandırdığı infiali de aynı mâhiyette değerlendirmek gerekir. Hadiseyi küçümsemiyorum, o ânın heyecanı ve galeyanı içinde kendiliğinden oluşan bir davranış kazası da saymıyorum; aksine satranç oyununda bir oyuncunun, elini hiç olmayacak bir taşa uzatarak rakibinin zihnini ve dikkatini dağıtmasına benzer bir psikolojik hamle gibi gördüm. Nitekim başta Genelkurmay olmak üzere hemen her çevreden sert tepkiler geldi. Bu tepkilerin artçı deprem dalgaları gibi birbirini izleyerek kamuoyunda taze bir kireçlenmiş tutum tabakası yaratmasını bekleyebiliriz. Böyle bir nefret dalgası kimin işine yarayacaksa, onun işine yarıyor demektir bu.

Yani bıçağın sırtındayız, yani cambaz ipinin üstünde denge değneği olmaksızın hareket etmeye, hatta durmaya çalışıyoruz, yani fren mesafemiz yok, yani hadiseleri yönetme üstünlüğünden ziyade hadiselerden etkilenme mevkiinde ve edilgenliğindeyiz. Böyle tehlikeli ve zamansızlıktan ötürü her kötü ihtimâle açık bir pozisyonda edilgen ve tedirgin beklediğimi hissetmek insanı huzursuz ediyor. Bu pozisyon siyaset üretmeye, kriz yönetmeye, yeni politik durumlar vazetmeye elverişli görünmüyor. Türkiye âdeta yumuşak karnının üstünde bin bir güçlükle hareket etmeye ve mesafe almaya çabalıyor. Karşı hamlede bulunacak zaman ve mekân aralığından mahrum gibiyiz.

Başbakan'a geçenlerde, "birileri düğmeye bastı" dedirten endişenin açılımı da böyle bir şey olmalı. Nefeslenmeye, sâkin kafayla değerlendirme yapmaya ve işin en fenası mânidar bir sükût fasılası vermeye bile fırsatımız olmuyor. Takvim giderek sıkışıyor; böyle bir ortam içinde Türkiye'yi en azından yönetilebilir halde tutmak bile çok boyutlu, karmaşık ama âhenkle yerine getirilmesi gereken bir cambazlık yeteneği gerektiriyor. Kumarbaz tabiriyle hükümetin eli açık; kartları ayan-beyan belli. Durmaya, tereddüd etmeye, geri atmaya, bir daha düşünmeye imkân bulamayacağını biliyor; öte yandan Türkiye'yi bıçak sırtında tutarak hareketsiz kılmak isteyenlerin manevra sahası, daha kim bilir ne türlü kışkırtma varyasyonları ile dolu.

Türkiye'nin istikrarı, istikrarsızlıkla yapışık ikizler gibi sırt sırta duruyor. İnşallah korktuğumuza uğramayız.