Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

9 Ocak 1999Haftalardır huzursuz, iştahsız ve gerginim; belirsizlikten nefret ediyorum; nice yıldır siyasi atmosferi dikkatle izlerim, böyle bir şaşkınlık ve tereddüt yaşandığını hatırlamıyorum. Güzelim bürokratik sistemi, üç-beş beceriksiz politikacının elinde zebun görmek yüreğime dokunuyor. Adamlar ellerinden gelse bürokrasiyi de parça parça özelleştirmeye kalkışacaklar.

Yönetimin bir ihtisas işi olduğunu anlamaya çalışmak yerine niçin, herkesin herkesi yönetebileceği gibi bir saçmalıkta ısrar edildiğini anlamak mümkün değil; biz bürokratların hem ülkeyi yönetmek, hem de aynı zamanda ülkeyi yönettiğini zanneden siyaset esnafına durumu belli etmemek gibi geleneksel bir vazifeyi yerine getirirken iki kat yorulduğumuzu niçin anlamak istemiyorlar? Bu ülkeye, bu ülkenin kaynaklarına, okumuş çocuklarına, bürokratlarına yazık günah değil mi?

İşte yine seçim sath-ı mailindeyiz; geçen gün eski lisana aşina bir dostum, "Seçim sath-ı mailindeyiz; fakat mail-i inhidam bir satıhtayız." deyince pek gülüştük; hakikaten öyle. Bu seçim dönemlerinden iğreniyorum; kendi değerlerinden zaten emin insanların değerlerini başkalarına ispat etmek için çabalamak zorunda kalması iğrenç değil de nedir yahu?

Dün akşam sayın bakanla iftar davetinde ayak üstü de olsa merhabalaştıktan sonra bile sinirlerim hala yatışmış sayılmazdı; tamam saf adam, hoş adam; fakat partide onun da geleceği parlak değil ki. Tabii o başka havalarda; "yukardan" işi bağlayabileceğini sanıyor; ama ben sayın bakanın seçimden sonrasını görebildiğini pek sanmıyorum; MKYK bile devreden çıktı neredeyse; ne yapıp etmeli ve şu bir iki gün içinde sayın genel başkan yardımcısı büyüğüme ulaşmalıyım. Şuracıkta istifa tarihine kala kala iki gün kaldı ve benim durumum hala netlik kazanmadı. Vakıa diğer partiden de aday olma şansım var; fakat o durumda listenin kaçıncı sırasında yer alacağımı kestiremem.

İşte şu belirsizlik hali bile ülkenin niçin bu durumda olduğunu açıkça göstermiyor mu? Evet, şuracıkta emekliliğime iki sene gibi bir şey kaldı; ama bunca birikimin iki sene sonra kahve köşelerinde, emekli lokallerinde atıl kalması reva mı? Benim durumumda bir yetişkin adam, ülkesine siyaset yoluyla hizmet etmek için niçin şuna buna ağız eğmek, ince taktikalar takip etmek, beş paralık adamlar karşısında ceketini iliklemek zorunda bıraksın ki? Yirmi küsur yıl üç otuz kuruş maaşa talim ederken edindiğim bilgi ve görgünün, devlet tecrübesinin sıradan bir kasaba avukatına, sonradan görme bir müteahhite, gözü açık bir taşra esnafına hiç itirazsız tercih edilmesi gerekirken, kabiliyetlerimi ispat için başkalarıyla yarışa girmek zorunda kalışıma ne kadar eseflensem yeridir.

Hani kahırlanıp da, "bu memleket adam olmaz" diyeceğim; ama dilim varmıyor. İki gün önce berbere saçımı boyatırken adamın, "Yoksa siyasete mi atılacaksınız beyefendi; eğer öyleyse kestane rengini tavsiye ederim, bugünlerde çok tutuluyor." diye inceden inceye dalgasını geçmesi pek ağırıma gitti; ama çaresiz katlandım. Adaylığım kesinleşirse yazlığı ipotek eder kampanyayı kurtarırım; ama şu yokluk günlerinde iki takım birden lacivert elbise diktirmek bayağı yıkım oldu. Bu iş bir an önce netliğe kavuşsa iyi olacak.

Ara sıra kendimi yokluyorum; aslında tabiatım icabı demokrat bir adamım; fakat bürokrasimizin tek partili yıllardaki saltanat yıllarını bazen hasretle yad ettiğim de olmuyor değil. Bu kadar basit bir gerçek nasıl fark edilmez anlamıyorum; parlamenter sistem ancak bizim gibi tecrübeli, oturaklı, devlet nedir-nasıl işler bilen insanların eliyle yürüyebilir bir düzen. Yazık değil mi şu iki yıldır geçirdiğimiz onca bunalıma; Meclisimiz sözü sohbeti çekilir, tecrübeli ve oturaklı bürokratlarla teşkil olunsa idi, bugün bir sistem bunalımı ile yüz yüze gelir miydik? Bu kadar basit!

Akşam on dokuz haberlerinde yine ismim geçmedi. Bu yaştan sonra adaylığımı hissettirmek için apartmanın çatısına çıkıp intihar gösterisi yapacak halim yok. Yarın "beyefendi" ile yarınki iftar yemeğinde iki dakika baş başa görüşebilsem yeter; ama aslında onun beni arayıp teklifte bulunması gerekmez miydi?

Ooff, of, n'olacak bu memleketin hali bilmiyorum!