Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Her şey, bir kütüphaneci okuyucunun hatırlatıcı notuyla başladı, diyordu ki, "hocam, bu hafta kütüphanelere tahsis edilmiş durumda; hatırlatırım..."

Fikir güzeldi; "Kütüphanecilik haftası, yanık ciğer kokusu" başlıklı yazı böyle dünyaya geldi, fakat daha ilk kelimede baltayı taşa vurmaktan kurtulamadım. "Yahu bu haftanın tam ismi ne idi, yanlış yazarsam okuyucu takımı beni tefe koyup cümbüş eder" endişesiyle internette kısa bir arama yaptım. Meclis başkanlığı bile kavramı, "kütüphanecilik haftası" şeklinde kullanmıştı (ah kafam!). Doğrusu budur diyerek meseleye öyle girdik ve ertesi gün alaycı mektuplar gelmeye başladı.

Daha haftanın adını bile doğru yazmamıştım; üstelik konuya lüzumundan fazla alaycı yaklaşıyordum; ele güne talkın vereceğime yazdıklarıma dikkat etmeliydim!

Haklıydılar, ben haksızdım. Mr. Google’ın kurbanı olmuştum. İnternete güvenmemeyi, oradan edinilecek her bilginin ancak şahsi kefâlet altında geçerlilik kazanacağını ileri sürdüğüm halde yanılmıştım.

Bu durumu misallendireyim ki Mr. Google’ın her dediğini doğru kabul ederek benim gibi mahcup olmayasınız efendim. Az önce bir test yaptım ve sonuçlarını açıklıyorum. Google’ın arama çubuğuna hafta ile ilgili farklı isimler yazdım; aldığım sonuçlar şöyle:

Kütüphaneciler haftası: 32 sayfa Kütüphanecilik haftası: 20.700 sayfa Kütüphaneler Haftası: 84.700 sayfa Kütüphane Haftası: 87.200 sayfa (Sayfa, o kavramın internet aleminde kaç sayfada yer aldığını gösteriyor.)


Bununla kalsa iyi. İki hanım okuyucudan öyle bir mektup geldi ki, farkına bile varmadan erkekleri kitap dostu, kadınları ise genellikle kitap aleyhtarı biçiminde takdim ettiğim ithamı ile suçlanmaktaydım.

En iyisi mektubu olduğu gibi takdim edeyim, özetlenirse yazık olacak çünkü:


Sayın filankes (yani ben),

Bu yazı aylar önce kaleme aldığınız "Güzin dayı!" yazısı ile tesiri birleşen kütüphane yazınız üzerine kaleme alınmıştır.

Efendim siz mutfak robotu ile enfes yiyecekler yapabilen bir bayanla evlilik sürdürüyor olabilirsiniz ve kitaplarınız her an tehlike altında inim inim inliyor olabilir. Bu sebeple kadını rutubet gibi kitap düşmanı addedenler arasına girmiş olabilirsiniz; ama sayımız az da olsa bizi yok sayamazsınız. Biz ki bu milletin sahaf sahaf gezen genç hanım nesliyiz. Son parasını kitaba vermekten çekinmeyen, ailelerin bütün taarruzuna rağmen çeyizine kitaptan başka bir şey koymayacak olanların son temsilcileriyiz.

Size bu satırları son derece müteessir bir ruh hali içerisinde yazıyoruz. Akşam evde yemekten sonra oturup eşiyle Oblomov’dan, skolastik felsefeden, Cyrano’dan bahseden; kurduğu ev hayaline okuma odasının kütüphane raflarından başlayan, hatta salonuna -vitrin değil- kütüphane koymayı düşünen, henüz alıp almamaya karar verilemeyen televizyonda -alsa dahi- belgesel ve kültür kanallarından başkasını seyretmeyi aklına kesinlikle getirmeyen, yurtdışı mevzubahis olduğunda Paris’in ışıltılı alışveriş merkezleri yerine, Mostar’a, Kosova’ya, Kırım’a gitmek için can atan, Afrika coğrafyasını coğrafyası bilen, Sinan’ın dünyanın dört bir yanındaki eserlerinin peşine düşen bir avuç insandan bahsediyoruz.

Henüz, "Güzin dayı!" yazınızın tesirini üstümüzden atamamışken, bir de bugün kitap düşmanlığımızı mevzubahis ettiniz. Oysa bilmelisiniz ki Hatemi Hoca’nın kütüphanesi yanında zekât keçisi gibi kalan kütüphanenize nispetle sadaka-i fıtırın alt limitine bile yetişemeyecek mütevazı kütüphanelerimiz "tencere al, tava al, yastık yorgan al!" diyen ailelerin baskısı altında ne zorluklarla kurulmuştur?

Söyler misiniz, şimdi bu yazılarınızdan sonra -zaten günden güne büyüyen göz numaramız ile tehlike altında olan izdivacımıza bir darbe olarak -hakkımızda su-i zanna düşen yavuklularımız bizi almayacak olursa bizim neslimiz nasıl devam edecek, bunun vebâlini kim ödeyecektir?

Sizden derhal müstakbel zevcesi "Ali Emiri" dediğinde, "o hangi takımda oynuyordu?" sorusunu soran erkekler üzerine de bir yazı bekliyoruz. Aksi halde bunca yıllık yazar okur ilişkimiz tehlikeye girecektir.

Selam ve hürmetlerimizle,

Bir grup mağdûre (İki kişiyiz şimdilik ama grup deyince kalabalık görünüyor.)


Kaide olarak okuyuculara bu kadar fazla hak vermek, -biliyorum- sert yazar imajımı fena halde çiziyor ama görüyorsunuz, yapabileceğim hiçbir şey yok; mağdure hanımlar fena halde haklılar.

Bütün hanımların potansiyel bir kitap düşmanı gibi anlaşılmasına yol açacak hayli günahkâr cümle çıkmış kalemimden; "ama bunlar zaten iki kişi, istisna sayılır, istisnâlar da kaideyi bozmaz" diye çamura yatmayacağım.

Sadece bu iki kitapsever genç kızımızla yuva kuracak müstakbel eşlerin hâlini düşünmekteyim. -Hanııım çayım bitti, tazeler misin? -Sen niçin kalkıp çayını tazelemiyorsun Necmettin? -Çünkü ben maç özetlerini seyrediyorum hayatım...

-Ben de burada ilim irfanla uğraşıyorum kocacığım; hangisinin daha önemli bir faaliyet olduğuna artık bir zahmet sen karar ver; bu arada mutfak, salondan çıkınca soldan ilk kapı!.. ...

Benim bildiğim böyle diyalogların âkıbeti pek hayra gitmez fakat "iyi olur inşallah" dileğiyle hanım okuyucularımdan özür diliyor, "Bir grup mağdure"e ise iki kitapsever ve helâl süt emmiş nasib temenni ediyorum.


"Kütüphane haftası" meselesine yine devam edeceğiz efendim nasipse.