Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Anadolu'nun otomobil görmeden trenle tanışmasından olsa gerek bizim nazarımızda yakın zamanlara kadar çelik rayların üstünde şimşek parıltılarıyla kayıp giden demir tekerlekler, sıradan bir vasıtadan daha başka bir şeydi; onu hepimiz sevmiştik. Ray tıkırtılarının kulağa nakşettiği ritim yolculuğu tedai ettiren bir ahenkti; yolcu dediğin cılız ışıkların güçbela aydınlatabildiği tenha istasyon gecelerinin istim buharına gömüldüğü siyah-beyaz resimlerin içine düşen ve dönüşte mutlaka elbisesine, saçlarına, tenine işlemiş kömür işi kokusuyla evine dönen bir adamdı. Hele Sivas gibi nüfusunun neredeyse yarısı şöyle veya böyle demiryolları idaresinin bütçesinden ekmek yiyen bir yer için kara tren, yol ve yolculuk tedailerinin de üstünde, doğrudan gündelik hayata dair bir müessese olmuştu.

Birkaç gün önce, sırf "eski hatıralar yerinde duruyor mu?" merakıyla otobüsün vaat ettiği konforu görmezden gelerek "Mavi Tren"i tercih ettim. Mavi olan tek şey pullman koltuklarının arka yüzüne sürülen çiğ boyadan ibaretti. Ön bir saatlik yolculuğu ön dört saatte tamamladıktan sonra anladım ki en azından Türkiye'nin yarısı için tren artık bir ulaşım vasıtası olmak niteliğini kaybetmiştir; eğer benim gibi sadece trene binmez, her şeye rağmen otobüs konformizminden ayrı bir dünya vaat eden treni yaşamak ve o dünyada eski günlere dair bir iz aramak gibi meraklarınız yoksa tren fikrinin cazibesi de kalmıyordu. Yol arkadaşlarımdan biri, trende adam gibi yolculuk yapmak istiyorsam, Ankara'dan sonra batıya giden katarlara binmem gerektiğini hatırlattı; nedense içim burkuldu. Türkiye'nin doğusu ile batısı arasındaki hizmet kalite farkının yabancısı değildim ve otobüs güzergahlarında da batıya doğru giderek artan, doğuya doğru çaresizleşen "inşa edilmiş dekor"un farkındaydım ama demiryolları idaresinin bu tabloyu değiştirmek yerine, zaruretlere itaat etmesi hiç de hoş değildi. Ankara'nın doğusundaki hatlarda satılan biletlere "1. sınıf" damgası vurmanın manası yoktu, çünkü koltuk döşemesinden tuvaletlere, lokantalı vagondan yola döşenen rayın bakımına kadar her şey ikinci sınıftı.

Tabloyu, gece yarısında tenha Anadolu istasyonlarından birinde karşılaştığımız iki saatlik bir arıza tamamladı. Uykulu ve meraklı bakışlarla vagonlardan inen yolcular, fren pabucu sıkışan vagonun etrafında "ne oluyor, çok sürer mi?" bakışlarıyla toplanıp dağıldılar. Çekiç sesleri ve ray gıcırtıları arasında geçen tedirgin dakikalardan sonra eskiden olduğu gibi keskin bir düdük sesiyle sıcak vagonlarımıza döndük. Tekerlekler giderek hızlanırken eski bir çocukluk rüyasının şaşırtıcı ayrıntılarına yeniden döndüm.

İri ve kara gövdesinin kuntluğunda pirinç akşamının parlaklığını ve yürüyüş takımlarının pırıltılı heybetini ateşin kıvılcımlar ve öfkeli buhar soluklarıyla savura savura dağları deviren eski lokomotifler yanında, katara öncülük eden bir dikiş makinesi kadar fiyakasız görünen dizel makineler, tren fikrindeki şiiriyetin canına okusa da demiryolunda yolculuk yapmanın, otobüse nazaran pek çok insanı ve latif tarafı olduğu inkar edilemez. Eğer şartlar müsaitse insanların yüz yüze oturabildiği, icabında aile bütünlüğünün sürdürülebildiği, "azık-katık" denilen evvel zaman adetlerinin hala değer taşıdığı bir iklimi yaşatıyor tren. Bu satırların yazarı gibi meslek hayatının ilk teftişine çıkmış doğrucu bir müfettiş edasıyla şurada burada aksilikler keşfedip kendini mutsuz eden takımından değilseniz günün birisinde siz de trenin alaturka ahengini otobüs konformizmine tercih etmelisiniz; lakin trenin keyfini çıkarmak için su öğütlere de kulak vermenizde fayda var: Gideceğiniz yere bir an evvel ulaşmak evecenliğini terk etmeli, mutlaka arkadaş grubu veya aileyle yola çıkmalı, kafi ve vafı miktarda azık bulundurmalı, kitap, kağıt ve kalem eksik etmemeli ve sizi karşılamak üzere hazırlık yapan kişileri peşinen caydırmalısınız. Mevsimlerden baharsa ve hele Türkiye'nin doğusuna doğru seyahat ediyorsanız pencereden göreceğiniz tabiat manzaraları, size umulmadık ikramiyeler sunacaktır.

Demiryollarımız, sadece TCDD'nin ilgi ve merhametine terk edilmeyecek kadar farklı ve güzel bir Türkiye boyutu teşkil ediyor çünkü...