Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Ne olur" diyeceksiniz? Cevabı Karacaoğlan'ın türküleşmiş koşmasında; diyor ki, "gör başına neler gelir!"

Elemanımızın bir yakını vefat ettiği için yolu, Ankara'nın en büyük camiine düşmüştür.

Daha bir hafta öncesinde bir okulun duvarına asılan Hz. Peygamber sözlerine, "böyle de laik eğitim olur mu; nedir bu dinci pankartlar?" makamında yüz ekşittiği için gizli bir iç tedirginliği yaşayan elemanımız, belki de, "biz laik felanız ama hamdolsun Müslüman evladıyız ve cemaatın meseleleri ile şekil A'da görüldüğü gibi ilgilenmekteyiz çok şükür" tavrını ihsas edebilmek için günlük yazısını, caminin fiziki problemlerine tahsis etmiştir.

Konuya mevtanın tekfin ve defin işlemlerinde cihet-i askeriyenin titizliğini vurgulayan satırlarla giren ve, "...böylesine bir düzeni, hiçbir şeyi en ufak bir biçimde aksamayan bir olayı insan ancak kutlayabilir. Her şey ve bütün ayrıntılar her açıdan ve inceden inceye hesaplanmış. Cenazenin yıkanmasından kabristana götürülmesine kadar geçen aşamayı burada uzun uzun anlatmayacağım." kelimeleriyle tahsin eden yazar, yazısına Kocatepe Camii'ni tanıtarak devam etmektedir. Kendi tabiriyle "dua sonrasında" caminin imamıyla caminin meseleleri hususunda bir ayak divanı sohbeti yapmış, caminin yerleşim düzeninde aksayan noktaları birinci elden tesbitlerle vurgulayıp neticeyi ustaca bir hamleyle Diyanet Vakfı'nın yüzlerce trilyon para varlığına sahip olmasına rağmen gerekli hizmetleri aksattığına bağladıktan sonra taşı gediğine koymuştur. Aynen naklediyorum:

"Konuşmanın bu aşamasında İsmail Coşar Hoca'ya sordum: 'Camilere galoşla girilmesinde dinimiz açısından bir sakınca var mıdır?'

İsmail Hoca'nın bu soru karşısında neler düşündüğünü bilemeyiz ama "bayram değil seyran değil, bu galoş meselesi de nereden çıktı?" evhamıyla sözlerini nasıl tartarak sarfettiğini verdiği incelikli cevaptan öğrenebiliyoruz: "Yoktur. Tam tersine çok iyi olur. Ancak temizliği simgeleyen renk olduğu için galoşların beyaz olması iyi olur. Rengarenk galoşlar cemaatin gözünü alır. Ayakkabı olmaz ama çorabın üzerine galoş giyilebilir. Böylece camilere ilk girişte hissedilen ayak kokusunu gidermiş, en başta halıların temizliğini sağlamış oluruz ve sağlıklı bir ortam yaratırız."

Bu cevaptaki "ayakkabı olmaz ama..." saplamasına sizin de dikkat kesildiğinize eminim.

Yazarımız ise "bayram değil seyran değil; ben camilerin meselelerine tahsis-i sütun eyleyecek adam mıyım" tarzında tecelli eden iç burukluğunu izale etmek için derhal meseleyi genelleştirmeyi tercih etmiştir. Aynen diyor ki: "Başka camilerimizin görevlileriyle de konuşsak, mutlaka pek çok sorunu onlar da dile getirecek. En basit olanına bir kez daha değineyim: Şu galoş konusunu birileri çözemez mi? Hem camilerimizin temiz kalmasını sağlayıp hem de mabetlere hiç yakışmayan ayak kokusunu gideremez mi? Dikkat ediniz, olayda sorun para değil. Yüzlerce trilyon kasalarda duruyor da, ilgilenecek ve iş bitirecek bir makam gerekiyor."

Buradaki kilit ifade, "Başka camilerimizin görevlileriyle de konuşsak" ibaresidir ve yazar şunu demeye getirmektedir: Camilerimizin problemlerini görmek için mescid mescid dolaşmaya gerek yoktur. İyi gözlem yapan bir yazar meseleyi derhal kapar. Netekim ben de öyle yaptım.

Arkadaşlar eğri oturup doğru konuşalım; şu memlekette hamdolsun alnı beş vakitte secdeye değen, musalli yazar sayısı az değildir ama hangisi şu galoş meselesini bu kadar çıplak ve önyargısız bir gözlem gücüyle dile getirmeyi başarabilmiştir? Buradan çıkaracağım netice şudur: Yazarımız bir atışta on ikiden vurmuştur. Bu atışları serileştirse de beş vakitçi yazarlardan olsa kimbilir ne derin tesbitlerde bulunacak, İslam aleminin meselelerine ne akılane çözümler üretecektir!

Hidayete giden yol ilk adımla başlar; ben şahsen ümitvarım!