Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Aşağıda okuyacağınız satırlar, 2007 seçimlerinden sonra Türkiye Günlüğü dergisinde yayınlanan, "2007 Seçimleri: Toplumun Bürokratik İktidara Resti" başlığıyla kaleme aldığım yazının "İlginç bir siyasi hikâye; ilginç bir çehre" adlı ara başlıklı kısmıdır.


2007 Seçimlerinin en dikkate değer çerçevelik konularından birisi, hükümette Başbakan yardımcı olarak yer tutan Abdullatif Şener'in şaşırtıcı tarzda yeniden vekil seçilmeyi reddetmesi oldu. Şener, hükümetin "siyasi nezaket" gereği yeni hükümet kuruluncaya kadar görevinde bulunması süresince bakanlıktan ayrılmadı fakat yeniden TBMM üyeliğine seçilmek için adaylığını koymadı. Bu tutum, iki şekilde yorumlandı: İlkine göre Şener, partisi içindeki genel gidişattan fena halde rahatsızdı; hükümetteki görevinde tenzil-i rütbeye uğrayıp yetkileri budanınca muğberleşti ve böylece AK Parti içinde yüzü batıya dönük, modern, liberal ve barışçı bir siyaset adamı olarak kaderini, partisinin kaderinden ayırdı. Pek rahatlıkla yeniden vekil seçilebilecek durumda iken parlamentodan uzak kalmayı tercih ederek bir siyasi fazilet örneği gösterdi; nitekim siyasetten sonra hemen üniversite hocalığına dönmek suretiyle idealizminin ve sadelikten hoşlanan şahsiyetinin icabını yerine getirdi.

İkinci görüş ilkinden hayli farklı: Bu görüşe göre Şener, AK Parti Hükümeti'nin daha başlarında ekonomi yönetimindeki yetkileri budanınca tabii olarak huzursuz oldu ve içindeki sitem acılaşmaya başladı. Sitemini, mümkün olabilecek bütün mahfillerde siyasi edep dairesinde ifade etmeye başlaması bu günlerden sonradır. Bu dönemde halkla ilişkilere özel bir itina geliştirdi. Muhtelif beyanat ve röportajlarında, "böyle bir değer, AK Parti gibi bir partiye nasıl düşmüş hayrettir" dedirtebilecek şahsi vurgular geliştirmeye dikkat gösterdi. Kendisini, partisinden ve siyasi destek gördüğü çevrelerden tecrid eder gibi konuşuyordu artık; o çevreleri işaret ederek ayıplamıyor fakat genel tema olarak onlardan farklılığını anlatıyordu. Futbol tabiriyle takım oyunu içinde kendi topunu oynamaya çalışan bir görüntü verdi. Bu gayreti kısa zamanda, partisine muhalif çevrelerde olumlu sinyallere dönüştü. "AK Parti bir yana Latif Bey bir yana" sözleri daha sık dillendirilmeye başlandı. Böyle bir şahsi siyaset takib etmekle Abdullatif Şener'in hangi maksadı hedeflediği, kendinde meknûz bir sırdır.

Seçimlere bir sene kala, vekil seçildiği şehirdeki parti il kongresinde parti genel merkezin desteklediği adaya karşı kendi adayını çıkaran Şener'in yenilgiye uğraması, ondaki şahsi siyaset hissiyatını keskinleştirmiş olsa gerektir. Bu kongreye bizzat katılan Başbakan'ın iyi karşılanmaması, delege kayıtlarının korunduğu bilgisayar kayıtlarında bazı tatsızlıklar yapıldığının ortaya çıkarılması meselesinden kamuoyu pek haberdar olmadı. Yaygın kanaat odur ki bu kongre, Şener'in Başbakan nezdindeki prestijini zayıflattı ve yine aynı kanaate göre Şener, vekil seçilse bile artık hükümette sandalye bulmakta zorluğa uğrayacaktı.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Abdullatif Şener'in ismi, hükümete karşı çevrelerde "aday olsa rahat seçilir; her kesimin üzerinde rahatlıkla ittifak edebileceği çağdaş ve ilerici bir siyasetçi" manasına gelen taltif cümleleriyle zımnî bir kabul gördü. Bu hüsnükabul, CHP Lideri Baykal'ın ağzında açık destek biçiminde de ifade bulduysa da, siyasi iklim değişince Baykal'ın bu sözünden geri adım attığını görüldü.

Abdullatif Şener'in ismi, bir süre önce DP Genel başkanlığından bir mürüvvet göremeyerek istifa eden Mehmet Ağar'ın yerine geçip "merkez sağı" toparlayabileceği düşüncesiyle telaffuz edildi ve Şener bu söylentileri, ne red ne de kabul anlamına gelmeyen sözlerle karşıladı.

Bu ilginç siyaset hikayesi henüz devam etmekte; nasıl devam edip gideceğini ve noktalanacağını ise zaman gösterecek.


Bu değerlendirmenin üzerinden yaklaşık bir sene geçti. Abdullatif Şener, bu bir yıl zarfında milletvekili seçimlerine girmeyi reddettiği halde partili kimliğini korudu; bir üniversitede ders vermeyi seçerken seyrek aralıklarla da olsa basınla teması kesmemeye itina gösterdi. Partisinin kapatılma davasından sonra ise onun da hareketlenmeye başladığı farkedildi; bu süreçte partisinde olup bitenlerle ilgili olarak kısaca, "ben vaktiyle ikaz etmiştim ama dinlenmedi" meâline gelebilecek demeçlerine şahit olduk. Bugünlerde ise "cool" duruşunu yavaş yavaş terkederek daha açık konuşmaya başladı:

"Siyasetin göbeğindeyim. Ben Türkiye'de yeni bir siyasi boşluk olduğunu düşünüyorum. Yüzde 47'ye rağmen böyle olduğu kanısındayım. Siyasetteki bu boşluğa talibim!"


Abdullatif Şener'in bu değerlendirmeyi yaparken, vaktiyle mensubu bulunduğu ve Maliye Bakanlığı görevini üstlendiği Milli Görüş çizgisindeki parti içinde beliren muhalefet grubunun, partiden koparak Adalet ve Kalkınma Partisi'nin nüvesini oluşturması örneğinden güç ve ilham aldığı anlaşılıyor. Bu hesaba göre Merkezî bürokrasi siyasette Milli Görüş çizgisini tasfiye etmeye karar vermiş ve bu parti içinden daha ılımlı, hatta sadece muhafazakâr çizgide, daha hürriyetçi ve demokrat görünüşlü bir oluşumun önünü açmıştı; şimdi yine buna benzer bir operasyon gerçekleştirilecektir ve AK Parti kapatılırken, bu parti içindeki daha ılımlı ve demokrat görünüşlü kadrolara yeşil ışık yakılacaktır! Sayın Şener'in sözlerinden ve duruşundan bu misyona tâlip olduğu anlaşılıyor. O da bir nevi, yeni bir Recep Tayyip Erdoğan rolü üstlenmek niyetindedir.

Mümkündür; AK Parti Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılırsa, bu parti içinden yeni bir siyasi partinin nüvesi çıkar ama bu nüvenin başında Abdullatif Şener'in lider pozisyonunda yer alması çok düşük bir ihtimâldir.

Türkiye'de yeni bir siyasi boşluğun belirmekte olduğu tesbiti tartışılabilir fakat bu boşluğu, AK Parti aleyhtarı basının övgüde yere göğe sığdıramadığı, neredeyse "siyasi bir bilge" gibi nitelediği Şener'in doldurması mümkün değildir. Bana göre Abdullatif Şener'in bahsettiği boşluk, artistik bir plonjonla içine atlamayı düşündüğü havuzu niteleyen bir sıfattır.

Sayın Şener, AK Parti'nin dağılmasını, kapanmasını, bir an evvel hâk ile yeksân olmasını temenni edenlerin gönlünde yer tutan tasfiye heyetinin başındaki kayyum rolüne kendini lâyık görse de siyasetteki bütün aktivitesi bundan ibaret kalacakmış gibi görünüyor. Çünkü, karşı tarafın değerlerini, ölçülerini, dünya görüşünü, titizliklerini en az onlar kadar paylaştığını altını çize çize sıkça vurgulayan bir siyasi emanetçiye, muhafazakâr seçmenin güven duyabileceğini zannetmiyorum.

O havuzda su yok; görkemli bir plonjon için ısınma egzersizleri yapanların dikkatine.