Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Teknik sebeplerden ötürü bu değerlendirmeyi perşembe gecesi yazmak zorundayım; muhtemelen siz bu satırları okuduğunuzda Soma faciası hakkında kamuoyu daha etraflı bilgi sahibi olacaktır fakat şu an itibariyle o kömür ocağında gerçekte nelerin olup bittiğine dair doyurucu bir bilgiye sahip değiliz.

Facianın üçüncü gününde kaç kişinin görev şehidi olarak canını kaybettiğini bilmiyoruz: Hükûmetin faciayla ilgili olarak yaptığı ilk iş, hemen arama ve kurtarma çalışmalarını başlatmakla birlikte kaza mahalli etrafında sağlıklı bilgi edinilmesini neredeyse imkânsız kılan bir abluka tesis etmek oldu. Resmî açıklama yetkisi ilgili bakana teslim edilmek suretiyle, kamuoyunun bilgi edinme hakkı zorlaştırıldı. Hâl böyle olunca tâli kaynaklardan, dedikodu ve spekülasyon mahiyetinde toplanan bilgiler hızla çoğaldı. BBC kaynaklarında 600 civarında can kaybı olduğuna dair bilgiler ajanslarda dönmeye başladığı anda resmî açıklama 200’lü rakamları telaffuz ediyordu. Şu dakika itibariyle, artık canlı kurtulma imkânı hiç derecesinde azalmış, kayıp olduğu bile netleştirilmeyen yüzden fazla işçinin akıbeti hakkında açıklama yapılmamıştı.

Kazanın nasıl meydana geldiği hakkında bilgimiz yok: İlk gün, ilgili bakanın ileri sürdüğü "trafo patladı" izahı sonraki günlerde terk edildi. Kaza anında maden galerisinde kaç işçinin mevcut bulunduğu bile tam olarak bilinmiyor ve kurtarma çalışmaları hâlâ devam ediyor.

Kurtarma çalışmalarının hangi ehil eller tarafından nasıl yürütüldüğü konusu da tam aydınlanmış değil. İlk telaş esnasında madene itfaiye erlerinin ve meselenin uzmanı sayılmayacak ekiplerin indirildiği ve iyi niyetli kurtarma çalışmalarının yanlış tercih sonucu o hayati saatler boyunca verimli yürütülemediği söyleniyor.

Madende çalışanların yakınlarının çoğu, kendisinden hâlâ haber alınamayan işçilerin akıbeti hakkında bilgi sahibi değil. Türkiye tarihinin en ağır endüstriyel kazasının teşkil ettiği kriz yönetilemedi. Çok küçük bir ihtimal de olsa bir madende kaza vukua gelebileceğini herkes kabul ediyor fakat kazadan sonra krizin yönetilme biçimi insanları adeta çileden çıkardı.

Kriz yönetecek ekibin ilk andan itibaren kamuoyunu doğru bilgilendirmek için kaza mıntıkasında bir emniyet çemberi kurmasını eleştirmiyorum; aksine gerekli olduğu açıktır. Eleştirilmesi gereken, doğru ve seri bilgi akışı sağlaması gereken resmî sorumluların, yetkilerini gizlemek, sislemek ve bilgiyi geciktirmek yönünde kullandığına dair güçlü intibalardır. Kamuoyunda, maden işletmecisi firmanın ilgili bakan ve bazı hükümet çevreleri tarafından bu hadisede esirgendiğine dair yükselen eleştirileri bertaraf etmenin en sağlıklı yolu açıktı: Hızlı ve doğru bilgi akışı. Ne yazık ki bilgi akışını ertelemek ve geciktirmek suretiyle facia hakkında oluşabilecek tepkinin zamana yayılıp pörsütülmesi maksadı güdüldüğüne dair zanlar yoğunlaşıyor.

1999’da Türkiye o kadar büyük bir felaket yaşadı ve depremin açığa çıkardığı ihmâller o kadar ağır bir tablo hâlinde belirdi ki o günden sonra Türkiye’nin hiçbir şeyin asla eskisi gibi olmayacağına dair çocukça, iyimser bir inanca kapılmaktan kendimizi alamamıştık. O bile kâr etmedi kamu aklımıza. Soma faciasında ilgili şirketin veya bakanlığın doğrudan suçlanması gerektiğini imâ etmiyorum; açıkça söylemek istediğim en ağır felâketleri yaşadıktan sonra bile işin gereğini yapmak konusunda gösterdiğimiz öldürücü tembellik ve "nasıl olsa unutulur" beklentisidir. Bu, hepimiz adına utanç verici bir zaaf.

Depremin acıları ve uyandırdığı şok unutuldu, Soma faciası da muhtemelen öyle olacak, ancak kaza mahallinde açıklama yaparken söze 19. yüzyıl İngiltere’sindeki maden kazalarına dair istatistik bilgilerle başlayan Başbakan’ın tavrı kolay unutulacağa benzemiyor.

Unutulmayacaklar arasına giren bir başka görüntü ise Başbakan’ın, kendisini protesto eden kalabalık içinden birine öfkelenerek koruma ordusunun da yardımıyla bir süpermarketin içine yönlendirilip orada yumruklaması oldu. Görüntüleri seyredince hepimiz çok tuhaf olduk. Böylesini daha önce görmemiştik; halktan birisini tokatlayan bir Başbakan ve Başbakan’ın yarım bıraktığı işi zevkle tamamlayan koruma görevlileri manzarası, demokrasi tarihimize geçecek derecede şaşırtıcı ve gariptir.

Türkiye’de insanlar, devlet görevlilerinden dayak yemeyi, işkenceye uğramayı, hatta tepelerine bomba yağdırılmasını bile görmüşlerdi fakat gösterici tokatlayan bir Başbakan’ı hiç görmemişlerdi. Kendi öfkesini denetleyemeyen bir otoritenin yönetebilirliği hakkında şüphelenmek en tabii haktır.

Soma’da canını veren görev şehitlerinin hâtırası önünde hürmetle eğiliyorum. Başımız sağ olsun.