Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Yanlış yaptınız, yanlış düşündünüz, yanlış hesapladınız; bizi de yanılttınız, siz de yanıldınız!"C.B. seçimi Meclis'te olacak; ilk turlardan sonra çoğunluğumuzla adayımızı seçeriz, bu bizim hakkımız" diye mantık yürüttünüz. Yanlıştı hâlâ fark edemiyorsunuz! İki gün önce bana bir zuhûrat oldu, gerçeği fark ettim; memlekete bir hayrım dokunsun diye buracığa alenen yazıyorum:

Doğru aday Abdullah Gül değildi; Deniz Baykal'dı!

Sinirlenmeyiniz, sabırla okuyunuz. Yazının sonunda "adam haklıymış yahu" demezseniz, ben bu bıyıkları keserim alenen!

Şöyle olacaktı, olmalıydı; iş işten geçmiş değil, hâlâ olabilir!

O meşhur grup toplantısında Başbakan, lâfı yarım saat evirip çevirdikten sonra, "bu kişiii... kardeşim Deniz Baykal'dır" diyecekti!

O an Türkiye, 1 Mayıs'ta gaz maskeli polisten tokat yemiş vatandaş gibi bir duygu ve mantık nakavtı yaşayacak ve kendine gelmesi en az bir hafta alacaktı.

Şimdi bu hamlenin avantajlarını sıralayalım isterseniz:

1- Başbakan aslında kendi fikriyatına ters birini teklif etmiş olmayacaktı: Sayın Baykal'ın solcu, sosyal demokrat, halkçı vs. olmadığını bilmeyen yok; hatta bazılarına göre gizli sağcı, revizyonistin daniskası. Dolayısıyla Başbakan en az Abdullah Gül kadar mütedeyyin, muhafazakâr, serbest rekabetçi, liberal birini teklif etmekle kendi dünya görüşüne de ihanet etmiş olmayacaktı.

2- Teklifin duyulduğu andan itibaren, başta Kanadoğlu ve onun dümen suyundaki "367 fırkası" olmak üzere bilumum hukuk ulemâsı, "mis gibi 96. madde dururken 367 şartı da nedir yahu?" frekansına geçecek ve engellemeler o'ssaat duracak, rejim o anda derhal kurtulacaktı.

3- İşin en mühim ve güzel tarafı Sayın Baykal, şuuraltında kendinden gayrı kimselere lâyık görmediği bu şeref tevcihi karşısında sarsılacak, "tufaya mı geliyorum?" diye bir an bocaladıktan birkaç saniye sonra toparlanarak, "eaagh, hak yerini buldu" diyecekti.

4- Böylece CHP'de parti içi demokrasi, kendini toparlama fırsatı bulacak, Baykal faktörü izâle olduğu için solda birleşme heyecanı doruğa yükselecek, Türkiye'de günün birinde sahici bir sol parti oluşması ümidi yeşerecek, Başbakan bir taşla CHP'yi de kurtaracaktı.

5- Ordu internetle felân uğraşmak zorunda kalmayacak, bürokrasi Baykal'ı "o aslında bizden biri" diye bağrına basacak, YÖK sevincinden öğrenci affı ilan edecek, basınımız ertesi gün çiçekli ve puantiyeli zemin üstüne şen şakrak sürmanşetler attıracak, 14 Nisan mitingcileri "vay be biz neymişiz" diyerek mutlu olurken Çağlayancılar ise "Cumhuriyet kurtuldu, mitinge hâcet kalmadı" diyeceklerdi.

6- Anayasa Mahkemesi, "yahu bu adam dediğini yapar da oylamayı bizim mahkemeye getirirse biz bu sakal-bıyık hesabını nasıl tutturup iki ucu boyalı değneğe dokunmadan hukukçu kimliğimizi koruyabiliriz" diye travmalar geçirmeyecekti.

7- Muhalefet, şekil A'da görülen şaşkınlıklara hiç düşmeden hemen Baykal'a da itiraz edecek ve bu defa "Baykal'ı Meclis değil, halk seçsin" terânesine yüklenecekti.

8- CHP ise "erken seçimi eylülde isteriz" komedilerine düşmeyecek, en azından grup başkan vekili olacak zat bu esnada "vakur" kelimesine yeni kullanış biçimleri icad ederek bizi kahkahalara gark etmeyecekti.

9- Piyasalar coşacak, borsa şaha kalkarak havada iki dakika duracak, iş çevreleri "Ya Rabbi bu ne saadet; pörfekt valla" diye transa geçecekti.

10- Baykal'dan sonra CHP'nin kendine gelmesi, en az iki sene süreceğinden AKP rahat bir seçim zaferini çantada keklik yapacaktı.

Buradan hükümete sesleniyorum; Baykal'ı aday gösteriniz ki ülke biraz normalleşiversin; aklın yolu bir yahu!