Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Laikliği, milli savunmaya dair işlerden biri, hatta en önemlisi gibi anlamak, sadece sosyal bilim kavrayışımıza değil, zannederim savunma görevine de zaaf düşürmektedir. Yüksek komuta kademesince bu fikrimin lâyıkıyla anlaşılacağından emin olmasam da biraz "teferruat"a girmek istiyorum. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Menemen Hadisesi dolayısıyla verdiği mutad demecinde şöyle diyor:

"Laiklik, cumhuriyetin vazgeçilmez ve geri dönülmez ilkesidir. Laikliğin yıpratılmasının, cumhuriyetin ve onun çağdaş kazanımlarının da yıpranması anlamına geldiği ise ne yazık ki dikkatlerden kaçmaktadır."

Bu cümlenin şerhi, laiklik kavramını Cumhuriyet'in önüne koyan bir anlam taşıyor; "Laiklik zedelenirse Cumhuriyet'in mânâsı kalmaz"; bu mantık doğru ise, ordunun, kendisini Cumhuriyet'ten ziyade laikliğin muhafızlığı ile görevlendirmesi de doğrudur; halbuki Cumhuriyet, Türk Milleti'nin bağımsız, onurlu ve muasır bir dikkatle dünya üzerinde var olma hakkının sembol kavramıdır bana göre. Laiklikle bir derdim yok fakat benim zihin dünyamda devlet, devletin ideolojik cihazlarından önde geliyor.

Sayın Büyükanıt devam ediyor: "Oysaki Türkiye'de laiklik, ülkenin şartlarına ve çağın ihtiyaçlarına uygun bir şekilde akılcı bir devlet yapısına geçmek için gerçekleştirilmiştir." Büyükanıt Paşa'nın bu cümleyle neyi kastettiğini anlıyor, hatta paylaşıyorum fakat problem şurada: Sayın Büyükanıt'ın kastettiği mânâda laik olmayan bazı ülkeler, bu cümleyi kendi lisanlarına tercüme ettiklerinde kendilerini hakarete uğramış hissedebilirler; düşününüz ki Batı Avrupa'da bırakınız Fransız tipi aydın despotizmine yaslanan laikliği, henüz cumhuriyetin erdemleriyle tanışamamış haylice monarşik -ama nedense bizden demokratik!- ülke bulunmaktadır.

Gelelim Sayın Büyükanıt'ın içinde derin metod ve felsefi paradokslar barındıran cümlesine: "Büyük Önderimiz bizlere, bilim ve aklın rehberliğinde, dogmalardan uzak bir düşünce sistemi bırakmıştır. Atatürkçü Düşünce Sistemi adı verilen bu sistem, daima ileriyi hedefleyen çağdaş bir görüşü yansıttığı için bugünün olduğu kadar yarınların da ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir özelliğe sahiptir." Daha iyi fark edilmesi için hükmü parçalarına ayırmak zorundayım:

a-Atatürk bize bilim ve aklı rehber edinen anti dogmatik bir düşünce sistemi bırakmıştır.

b-Bu düşünce sistemi, sadece bugünün değil, yarının ihtiyaçlarını da karşılayabileceği için, başka arayışlara girmemize gerek yoktur.

Biz bu mantık yürütme biçimini öğrencilere tümdengelimciliği anlatırken örnek diye gösteriyoruz. Tümdengelimcilik, diğer akıl yürütme biçimlerine kapandığı anda dogma halini alıyor. Dogma, bilimsel usullerle içini açıp bakmanıza ve analitik nazarla incelemenize izin verilmeyen herhangi bir alandır, yani "tabu".

Modern bilim usulü (yani bilim ve akılın rehberliği) dogmatizmi ve tabuyu reddetmekle kalmaz, bilimin kendisine de aykırı bulur; bu yüzden Sayın Büyükanıt'ın, Menemen mesajının devamında söylediği, "[Atatürkçü düşünce sistemi] Bu üstün nitelikleri ile zamanın seyri içinde, her kuşağın tutkuyla bağlanacağı yaşam tarzı olarak değerini koruyacaktır" cümlesi, hiç de Atatürkçü düşünce sistemiyle uzlaşır bir hüküm ihtiva etmemektedir çünkü bu, "gelişme ve değişim" gibi kavramlara kendini kapatmış bir başka dogmadır.

Bütün dogmalara savaş açtığı halde, sevenleri ve takipçileri tarafından "her kuşağın tutkuyla bağlanacağı" bir başka dogma haline getirilen Atatürkçü düşünce sistemi başka bir şeydir; Atatürk'ün hatırasına saygı, eserine muhabbet, temel dikkatlerine yakınlık duymak başka... Bu paradoksu, saygıyla emir ve görüşlerinize arz ederim komutanım!