Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Camda küçük bir sinek geziniyor. Bildiğimiz yaz sineklerinden değil, ufak tefek toz gibi bir şey; hemcinsleri çoktan ortalıktan çekilmişken bu soğuk havada hayata nasıl tutunabildiği şaşırtıcı.

Biraz eğlenmek için, "vaziyetleri nasıl görüyorsun ey cinsini bile bilmediğim sinek" diye sordum; soğuktan uçmaya bile takati kalmamıştı, "görüyorsun işte" diye cevap verdi, "ömrümün kışı geldi; daha kaç saat dayanabilirim bilmem." Sonra soğuk camda küçük bir tur daha atıp etrafı ümitsizce kolaçan etti, "şuralarda bir toz şekeri kristali bulabilsem, belki son saatlerimi daha iyi geçirebilirdim!"

"Haydi oradan" diye düşünüp içeri geçmeye hazırlanırken cılız sesini duydum, "peki, sana göre vaziyet nasıl?"

"Bizim derdimiz başımızdan aşkın yahu" diye homurdandım, "nedir meselâ" dedi; "meselâ" dedim, "terör diye bir şey var, senelerdir huzurumuzu kaçırıyor; içimizden bazıları 'siz zaten bizi hiç adam yerine koymadınız' diye dağlara çıkıp şekavete başladılar; hepsi de bizim evladımız yerindeki genç çocuklar çeyrek asırdır dağlarda birbirini vuruyor, canımız yanıyor, tadımız kaçıyor!"

"Ne istiyorlarmış ki" dedi, "sizin ülkede yeteri kadar toz şeker yok mu?"

"Var ama" dedim, "sen insanları bilmezsin; biz daima mutsuz olmak için bir şeyler arar ve buluruz; iş öyle bir yere geldi ki en son kimin ne yaptığını, ne söylediğini bile hatırlamıyoruz; Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi iş inada bindi."

"Mânâsız" diye belli belirsiz vızladı, "Ben bu balkon camında bir ömür yaşadım; çok tecrübeler edindim; bunlar çok çocukça şeyler gibi görünüyor bana..."

Sözünü keser gibi araya girdim, "Sen bunları bilemezsin; toz zerresinden biraz hallice basit bir sineksin sen; senin tecrüben bizim için hem çok kısa hem anlamsızdır. Bunları boşver de içerden şeker getireyim sana". "Benim için çok geç" diye fısıldadı. "Biz sinekler size göre az yaşarız ama hayat aynı şeydir. Sizin dert edindiğiniz şeylere de saygı duymamı bekleme. Şuna emin oldum ki, eğer insanlar olmasaydı dünya daha güzel bir yer olurdu.."

"Ama dinlemiyorsun ki" diye öfkelendim, "daha trafik problemimiz var bizim; sistemle, rejimle ilgili anlaşmazlıklarımız var; birbirimizi düşman gibi gördüğümüz için değil başkalarına, kendimize bile saygımız kalmadı. Çevre kirlenmesi, eğitim, gelir adaletsizliği, yoksulluk..."

"Ama" dedi, "yaz başlarında da aynı şeyleri tartışıyordunuz; koca bir ömür, yani size göre mevsim geçti; aynı yerdesiniz. Doğrusu ben sizi hiç akıllı bir topluluk olarak görmedim; kusura bakmıyorsun değil mi?"

"Saçmalıyorsun" diye söylendim. "Gel seni içeri götüreyim. Çay tabağının kenarına biraz toz şeker koyayım. Bari son saatlerini rahat geçir!"

Hayli zaman hareketsiz kalınca, "yoksa öldü mü bizim sinekçik" diye düşündüm. Parmağımı uzatınca kımıldadı, "Siz o iyiliği kendinize yapın" dedi. Sesi artık belli belirsiz çıkıyordu, "ben son durağa geldim; arkadaşlarım, nesildaşlarım, ailem hep gittiler. Birkaç saat daha yaşamanın mânâsı yok benim için."

Saflığım tuttu, "öyleyse bize ne tavsiye edersin; Hoca'nın dediği hesap, 'kime görünelim, kime görünmeyelim?"

"Belki biraz ayıp kaçacak ama" diye gülümsedi, "Aynen sizin Hoca'nın dediği gibi bana görünmeyin de kime görünürseniz görünün". Sonra ilâve etti, "siz doğru olanı bildiğiniz halde yanlış yapabilmekle imtiyazlandırılmış bir canlı sınıfısınız; bu hâlinizi ilk fark ettiğim andan beri sizden hem nefret ettim, hem korktum. Söz kâr etseydi, 'söz' kâr ederdi. Haydi oradan..."

Camdan kayıp yere düştü; üzerine eğildim. "Gölge etme" diye fısıldadı, "bâri gölge etme!"