Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Çok değil, 24 saatlik gazete-televizyon perhizi bile, zehirleyici ağır metaller gibi kana sinsice karışan "ne olacak bu memleketin hali?" endişesini yatıştırıyor. Ruha iyi geliyor, huzur katsayısını yükseltiyor.

Alınız o güzelim Fırtına Deresi meselâ; Ankaralı bürokratları hiç takmadan akıyor yatağında; akıyor demek yanlış, eksik, hatalı, yanıltıcı: Şahlanıyor, hırsla köpürüyor, öfkeden bembeyaz kesilmiş bir huşûnetle yükseklerden alçağa akarken tabiiliğin ahengine itaat ediyor sadece. Ayder'e çıkan yolu neredeyse dört tarafından kuşatan akıl almaz yeşilliklerdeki gümrah ormanlar, haziran sonlarının hediyesi o tatlı ve ısrarlı yağmuru yudum yudum içerek biz bozkır çocuklarının doyamadığı güzelliğine güzellik katıyor.

Bu satırları Rize'ye bağlı Çamlıhemşin ilçesinin, topu topu yüz metre uzunluğundaki yegâne çarşısı ve "mecburiyet caddesi"nin üstünde, böğrünü korsanlama Fırtına Deresi'ne yaslamış bir kıraathanenin kuytuluğundaki mavi örtülü murabbâ okey masasında yazıyorum. Cam kenarındaki alçak taburelere yerleşen birkaç Çamlıhemşinli, iddialı bir eşli tavla partisine kaptırmış gitmekte; mekânın dörtte üçü boş. Bir köşede kimsenin seyretmediği televizyonda Karadeniz kanalı, mahallî türküler tıngırdatıyor. Masama dâvetsiz misafir gelen yaşlı bir Karadenizli, ekranın altında akan banttaki çay alımları haberine dikkat kesiliyor. Bu senenin çay fiyatlarından memnunlar; öyle söyledi.

Yol kenarları bohça gibi denk edilmiş çay yaprakları ile dolu. Masamdaki ihtiyar, "Biliyor musun, mayıs ayında Rize'ye yağmurun katresi düşmedi" diyor ve tasalı bir yüzle ilave ediyor: "Böylesini hiç görmedim." Ayağımız uğurlu geldi mi demeliyiz; burada yağmurun daniskasına yakalandık. Şikâyet yok, rahmet var.

Vallahi bir külfet, bir meşakkat: Başını, türban değil de -ne demekse?- tam da laik cumhuriyetçilerimizin istediği tarzda Karadeniz usulünde, mahallî, light ve rejimi tehdit etmeyen bir incelikte bağlamayı başarmış genç tezgâhtar hanımdan yarım kilo kadar gazete aldım. İstanbul gazeteleri tatsız, yavan, bayat, kabuk bağlamış ve yaşamayan haberlerle dolu. İnanın ki, buralarda akıp giden tabii hayata dair en küçük imâdan bile eser göstermeyen gereksiz bir nesne gibi göründü gözüme. İlk fırsatta onlardan kurtulmaya karar verdim; belki koyu mavi örtülü murabbâ okey masasında acımadan bırakıp giderim onları. Netekim öyle yaptım.

İstikamet Artvin; gökyüzünün alnından öptüğü; bulutlarla yüksek nehirlerin cilveleştiği şehir. Artvin Valiliği bir süre önce, pek benzeri görülmeyen bir faaliyete girişerek Artvin'i sevenleri, eline kalem almaya çağırmıştı: Artvin'den gurbete mektuplar, Gurbetten Artvin'e mektuplar, Artvin Hâtıraları, Artvin Şiirleri. Siz bu satırları okuduğunuzda yarışma tamamlanmış, hak sahipleri ödüllerini almış olacaklar; bir jüri üyesi olarak şu kadarını peşinen söyleyebilirim; Artvinliler, ehl-i kalem bir ahali. Birbirinden güzel hâtıra ve mektuplar arasında seçim yaparken zorlandığım için biliyorum. Dereceye giren eserler yayınlandığında, zannederim ki zevkle okunan ve saklanan bir Artvin kitabı'na dönüşecek.

Televizyon, 12 haberlerinde Başbakan'la Genelkurmay Başkanı'nın hesapta olmayan bir görüşme için bir araya geldiklerini duyuruyor. Cam kenarında tavlacılar duymuyor bile: "Düsse" diye haykırıyor kemâl-i zevkle. Spiker kaygılı bir sesle, "Bir harekât söz konusu olabilir" imâsını ilave etmeyi unutmuyor fakat nâfile; aldıran yok buralarda böyle şeylere.

Yağmur, yedire yedire emziriyor yeşilliği. Tam da çay toplama mevsiminde inen bu güzel sürpriz, hasadı artırır mı acaba? Yaşlı misafirime sorayım diyorum; aa gitmiş.

Çamlıhemşin dedim de aklıma geldi. Bu ilçeye hiç güneş düşmezmiş. Nedendir bilmem, bu haber şu anda bana siyasi partilerimizin seçim beyannamelerinde bol keseden ilave ettikleri jelatinli projelerden daha önemli göründü.