Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Salı günü, sizler için ne mânâ ifade ediyor; bu suale herkesin başka başka cevabı vardır ama Ankara gazetecileri için mübârek salı günleri, Meclis'te grubu bulunan siyasî partilerimiz için grup toplantısı günleri demektir.

Bir zamanlar sadece Ankaralı gazeteci takımını ilgilendiren bu küçük ayrıntı, artık televizyonu olan ve salı günü öğle saatlerinde televizyon seyretme itiyadında bulunan herkesi ilgilendirmeye başladı.

Yeri gelmişken Ankaralı gazeteci takımının ayrıca başlı başına bir yazı konusu teşkil ettiğini söylemeden geçmeyelim. Neredeyse başkent ilan edildiği günden itibaren, devlet kurumlarının bulunduğu yer olmaktan başka bütün üstünlüklerini İstanbul'a kaptıran Ankara'nın gazetecileri, kendi başlarına bir ekol teşkil ederler. Her şeyden haberleri vardır; "Dedikodu günahtır." diye bir sözü hiç duymamış gibi davranırlar, birbirlerini atlatmayı pek severler ama daracık bakanlık ve Meclis koridorunda herkes birbirini gayet iyi tanıdığı için bunda pek başarılı olamazlar. Onları, haber bültenlerinde canlı yayına bağlandıkları zaman, o esnada dünyanın ve Türkiye'nin en önemli olayına az önce şahit olmuş bir görgü şahidinin bütün heyecanıyla nefes nefese konuşmaları ve söz sırasını bir türlü merkeze devretme eğilimi taşımayan ısrarcı kararlılıkları ile hatırlarsınız.

Ankaralı tanıdık gazeteci arkadaşlarımıza buradan selam ve sevgiler yolladıktan sonra yeniden grup toplantılarına geçebiliriz. Hemen belirtmek isterim ki, bu satırların yazarı bugüne kadar hiçbir partinin hiçbir grup toplantısına katılmış değildir ve izlenimleri, ekranda gördüklerinden ibarettir.

Grup toplantısı fenomenini, müsaade ederseniz muhtelif açılardan bakarak tasvir etmeye çalışacağım.

Lider:

Lider için salı günü, televizyona çıkma günüdür. "A efendim, koca siyasî lider, televizyona çıkmak için vesileye ne ihtiyacı var; öksürse haber oluyor zaten." deyip geçmeyiniz lütfen! Grup toplantısı lider için, Meclis grubuna, partililere ve seçmenlere yönelik bir "haftalık istikamet ve gidişat" belirleme günüdür. Liderin yapacağı konuşma için genel başkan danışmanları ve yardımcıları hafta boyunca çalışarak değinilmesi gereken temaları seçer ve vurgulu cümleler haline getirirler. Salı sabahı lider, bu konuşmayı şöyle bir gözden geçirip telâffuzunda zorluk çekilmesi muhtemel yerlerini yumuşattıktan sonra en şık takım elbisesi ve en favori kravatıyla alkışlar arasında kürsüye gelir. Yağar, eser, gürler, haykırır; düşmanlara dehşet, partili dostlara güven ve muhabbet saçar. Liderlerin en sevdiği ana konu, ülkemizi bekleyen tehlikelerdir ve nedense bu tehlikeden liderden başka kimsenin haberi olmaz!

Liderler, grup kürsülerinde birbirlerine lâf sokuşturmaya, iğnelemeye, rakiplerini âciz ve beceriksiz göstermeye bayılırlar. Gayet iyi bilirler ki, akıllı-uslu ve usturuplu tesbitlerinden ziyade, birbirlerini sert dille eleştirdikleri cümleler ve kelimeler yarınki gazetelerde yer bulacak ve hafta boyunca tartışılacaktır.

Bir hayli zaman grup toplantılarını göz ucuyla seyrettikten sonra liderlerimizin partilerarası gerginlik icat etmek için özel olarak danışman istihdam ettikleri gibi kanaate kapılmış bulunuyorum ki inşallah yanılırım.

Milletvekilleri:

Vekillerimiz, ekranda görünmek konusunda liderleriyle aşık atamayacakları ve böyle bir tehlikeli fikri akıllarından asla geçirmedikleri için en sevdikleri kravatı, daha önemli günlere saklarlar fakat -hanelerden ırak- başlarına bir şey gelmedikçe grupta haazır ve naazır bulunmaya azami dikkati gösterirler. Liderleri konuşma esnasında alkışlanması gereken yerde küçük ve anlamlı bir "es" verdiğinde hemen yüzlerine en muhabbetli bakış ve en sevimli gülücüğü takınarak alkışlarlar. Vekillerin alkışlamaya mecbur olduklarını bildiği halde alkışlanmak liderlerin hoşuna gider ve eğer hızlarını alamamışlarsa alkış tufanının tam ortasında el ve kol hareketleriyle tezahüratı yarıda keserek söze yeniden girip, "Durun bakalım bende daha ne cevherler var" izlenimi vermeye bayılırlar.

Grup başkan vekillerinin bu esnada ön sıralarda oturarak bir nevi takım komutanı edasıyla işlerin yolunda gidip gitmediğini kontrol ihtiyacıyla bir gözleriyle grubu, diğeriyle lideri kesip durmaları görülecek şeylerdendir. Görülecek bir başka şey ise grup toplantısı idare eden ve lider konuşurken onun tam arkasında, yüksekçe bir kürsüde oturan grup yöneticisinin lidere bakışlarındaki şefkat, hayranlık ve cerbeze halleridir ki bu bakışı ben genellikle, "Canını yerim ben senin; ne büyük adamsın genel başkanım, Allah seni başımızdan eksik etmesin" şeklinde okurum.

Seyirciler:

Eğer o gün grupta hakikaten gizli kapaklı ve dişe dokunur şeyler müzakere edilmeyecekse (ki genellikle öyledir), grup toplantılarına partili üyelerin, sempatizanların ve hatırı sayılır misafirlerin davet edilip arka sıralarda yerlerini almaları mûtaddandır. En candan ve samimi tezahürat da bu sıralardan gelir zaten. Zaman zaman taşra teşkilatından gelen partili üyelerin bir sandık limon, üzüm kurusu, kayısı, pestil, elma, ayva türünden hediyeler getirmesi grubu renklendirir ve hediyelerin önünde liderle fotoğraf çektirmeye, lider tarafından hediye sahibinin "Cömert adam, aferin buna" diye mimlenmesine vesile olur.

Gazeteciler:

Grup toplantısı gizli kapaklı değilse, toplantıya mutlaka gazeteciler de alınır. Esasen televizyonlar haldır haldır naklen yayın yapmakta olduklarından ve liderin konuşma metni daha önceden dağıtılmış olduğundan tecrübeli gazeteciler dikkatlerini lidere ve konuşulanlara değil, kimselerin fark etmeyeceği sair ayrıntılara yoğunlaştırırlar. Vekillerden kimlerin anlamlı devamsızlık içinde olduğu, kimlerin protesto mahiyetinde lâf olsun kabilinden lideri alkışladığı, birbirleriyle hangi konuları ve esprileri fiskos etmekte oldukları gibi şeylerdir bunlar.

Ve bizler:

Bizlerin merakla grup toplantılarını oturup televizyon başında seyretmemiz, arşivin küflü raflarındaki eski gazete koleksiyonlarını kucağına alarak orada yeni haberler bulan ve okuyan iyimser insanların durumuna benzer kısaca.

Toplantı biter, ziyaretçiler liderle fotoğraf çektirme ve hediye takdim etme telâşesine düşer, vekiller sıraya girerek liderlerine, "Eşsiz bir konuşmaydı; iktidarın/muhalefetin canına okudunuz, irşad ettiniz, feyiz aldık, müstefid olduk" yollu iltifatlarda bulunup elini sıkmak şerefine nail olurlar. Liderlerin morali yükselir, keyifleri yerine gelir.

Gazeteciler, şöyle doğru dürüst haber derlemek için hemen kulislere seğirtirler.

Biz de, gelecek haftaki grup toplantısına kadar koca bir haftayı nasıl geçireceğimizin sıkıntısı ile oyuncağı elinden alınmış çocuklar gibi mahzunlaşır, televizyonu kapatıveririz. ---