Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Yiğidi öldür hakkını yeme" demişler; demokrasi tarihimizde en çok kurultay yapan parti CHP'dir. Kurultay da eninde sonunda demokratik bir kurum, yani yönetenleri tekme, tokat, sille veya silah zoruyla değil oy kullanarak değiştirme usûlü.

CHP'nin yönetici takımı içinde, sağ partilerin CHP ortalamasına göre daha az ve daha patırtısız genel kurul yapmalarına bakıp da imrenenler vardır; belki bazı CHP'liler durdukları yerden sağ partilere baktıklarında "ah istikrar!" diye iç geçiriyor da olabilirler ama CHP, eninde sonunda demokratik kültürün yerleşmesi için fiilen en çok risk üstlenen partidir; her deneme, bir sonraki kurultayın tetikleyicisi oluyor, o başka. CHP en azından bu işin temrinini yapıyor; dolayısıyla "yazın-yabanın ortasında, dağın başında kurultay yaptılar" suçlamasından eziklik duymaları gerekmiyor. Sağ siyaset geleneğinde kurultay (veya genel kurul), işler kötüye de gitse, netice itibariyle Siyasi Partiler Kanunu'nun mecbur kıldığı sevimsiz bir gerekliliktir; o yüzden çoğu kere heyecansız ve yalapşap bir rutinle icra edilir ve partililerin kahir ekseriyetince lidere sadakat sunma fırsatı olarak görülür.

Öyleyse eğri oturup doğru konuşmalıdır; bizim siyasi kültürümüz, hâkim vasıfları itibariyle monarşiktir, daha doğrusu Osmanlı siyasi hukukunda, "Bi'l-ırsî ve'l-istihkak" diye tâbir edilen "tabii liderlik" durumu, liderin oylamayla veya siyasi mücadeleyle seçilmesi hâlinden daha câzip görünmektedir; en sâdedil partili üyeden bizatihi lidere kadar, mevcut iktidara muhalefet, -hâlen zihinlerde yaşayan monarşik kültürün ağır tortusu eseriyle- "fitne, istikrarsızlık, kaos" gibi algılanır ve statükonun değişmesini isteyenler bozgunculukla suçlanır.

E, demokrasi biraz da istikrarsızlığı ehlîleştirme görgüsüdür; kaostan düzen çıkarma kültürü, fitneden istikrara geçiş refleksi. Bu meziyetler teori okumakla, kanun çıkarmakla, hatta aydınlanmacı safdillerin sandığı gibi mektep açmakla olmaz; kısaca zamanla olur. Doğru istikamette, doğru dinamiklere yedirilmiş zamanla. O yüzden hiciv kastıyla da olsa kurultayda Baykal'a "padişahım çok yaşa" sloganı atılması, bana, derinlerde yaşayan monarşik siyasi kültürün istihzâ ile su üstüne vurması gibi göründü. Bizim liderlerimiz padişahlığı severler; açık konuşalım, hepimiz severiz. Her erkek evinde, her yönetici işyerinde, her işletmeci şirketinde padişah olmak ister; hanımlar ise Kösem Sultan. Aslına bakılırsa bu eğilim insan fıtratına uygundur ve demokrasi, bu mânâda insanın fıtratını dikine tıraş etmeyi tecrübe eden bir ütopyadır.

AK Parti'nin kuruluş aylarını hatırlıyor musunuz; "parti içi demokrasi" kavramı o günlerde kurucular tarafından partilileri mücahedeye davet eden bir eylem sancağı gibi dalgalandırılıyordu. "Parti içi demokrasi" iktidara talip olanların retoriği; iktidardakiler daha ziyade "istikrar" kavramını yaldızlayıp çerçevelemeyi severler; "Tahliye" hadisesi sebebiyle "çatlak ses" çıkarmayı deneyen on civarında milletvekilinin, "lider" tarafından nasıl azarlandığını da hatırlamalısınız bu noktada.

CHP, zaman içinde sağ siyaset geleneğini ibrâ etmek gibi bir fonksiyon üstlendi; beceriksizlik, nasipsizlik, yanlış duruş; sebebi ne olursa olsun bu rolde bir haksızlık var. Sağ partiler, parti içi demokrasiyi işler hale getirmek noktasında hiçbir zaman CHP kadar ellerini taşın altına koymadılar; belki de bu sağ seçmenin monarşik kültüre fıtrî itibarla daha yatkın oluşundandır. Her ne hâl ise, bugünün CHP'si, demokratik kültürün vecibelerine itaat konusunda sağ partilerden daha çok risk üstleniyor ve bu tutumun değerini göz ardı etmemelidir.