Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Görevliler" demiş ki, "Efendim, şu gömlek daha iyi olur". O da "Eh peki öyleyse" diye cevap vermiş ama daha önce böyle bir marka olduğunu bilmiyormuş, gazetelerden öğrenmiş,

-Parasını kendim kazandım, kendim ödedim, diyor, "Size ne, kazanan da benim harcayan da" demeye getiriyor ki, buz gibi haklıdır.

Yerden göğe haklıdır da, bu "Görevliler" kavramını anlayamadım ben; kim bu görevliler, imaj danışmanları mı, kariyer yöneticileri mi, mağazanın tezgâhtarları mı, partililer mi, korumaları mı, yoksa eşi veya kızı mı? Kim?

Bir insanın giydiği gömleğin parasını kendi cebinden ödemesi ne zamandan beri meziyetten, faziletten sayılır oldu sahi? Sahneye çıkıp fakir-fukara edebiyatı yapacaksınız. "Biz zenginleşmeyeceğiz. Bizim çocuklarımız da zenginleşmeyecek. Biri siyasi gücünü kullanıp da zenginleşirse onu burnundan getireceğiz." diyeceksiniz ama normal şartlar altında ancak zenginlerin giyebileceği bir gömleği sırtınızda bulunca suçu "görevliler"e yıkacaksınız; oldu mu?

"Biz zenginleşmeyeceğiz; bizim çocuklarımız da zenginleşmeyecek" sözleri, önü-ardı hesaplanmadan, düşünülmeden sarfedilmiş bir lâftır ayrıca. Oy istediğiniz kitleden haberiniz yok; seçmenleriniz zenginleşmek istiyor, daha iyi şartlarda yaşamak, gördüğünden geri kalmamak istiyor. Toplumun siyasetçi sınıfından temel beklentisi, sanılanın aksine ideolojik prensipler değil refah seviyesinin yükseltilmesidir. "Ne yer, ne de yediririm" (fıkrası var) yaklaşımı ile kitlelerin karşısına çıkarsanız, mazot ve margarin kuyruklarında yoksulluğun eşitlendiği günleri hatırlayacak insanlar. Yeni sol, yoksulluğun adil paylaşımı kavrayışından süratle genel refahın yükseltilmesine geçmeli. Önce pastayı büyütecek, sonra âdil paylaştıracaksınız, iktidarın başka formülü yok.

"Görevliler almış; ben bunları bilmem" demek yerine, "Biz, herkes dilediği gömleği giyebilsin diye bu mücadeleyi veriyoruz" demeliydiniz. Olmadı, kabahati yine garibanların üzerine atarak sıyrılmak istediniz ama "pot" yaptı, kırışık durdu, şık olmadı. Bir entipüften gömlek krizini bile iyi yönetemediniz; Hafazanallah, ciddi krizlerde ne yapacaksınız?

Birileri, Deniz Baykal'ın dönüş ihtimâline karşı, "ebediyyen ölsün" diye vampir hortlağının göğsüne gümüş çivi çakmaktan vazgeçmiyor; meğer Deniz Bey orta boy bir tekne satın almışmış; Habertürk gazetesinin manşet haberinde, teknenin motor modeli, su tankının kapasitesi bile ihmâl edilmemiş.

Derler ki, "Tekne sahipleri iki kere sevinirler; ilki tekneyi alırken, ikincisi ise sattıklarında". Deniz Bey'e bu tekne helâl olsun; iyi günlerde tadını çıkarsın. "Aa, üstad, tekne mi aldın; ne iş?" diye soranlara, "Benim haberim yoktu, görevliler almış; ben tekne-mekne bilmem" deyip çıkar işin içinden nasıl olsa; çünkü "görevliler" bahanesi artık yol olmuştur.

Gazete Deniz Bey'in hayâletine dönüş yollarını büsbütün kapatmak için ilk sayfasından bir karikatüre yer vermeyi de ihmâl etmiyor. Satıcılarla el sıkışırken "Kamaralarda kamera yok değil mi usta?" diye soruyor Baykal. Satıcı da "Estağfurullah efendim, o nasıl söz, güvenin bize" cevabını veriyor.

Bu karikatüre gülmüyoruz; sadece bir üşüme hissi telkin ediyor, bir soğukluk, bir istikrah hissi...

İyi gömlek de giymeye hakkınız var, tekne sahibi olmaya da; bunlar ayıp şeyler değil. Ayıp olan, gömleğin markası ortaya çıkınca, "Ben yapmadım, montajdır; hükümet bulsun, AYM düzeltsin!" diye artık müşterisi kalmamış 69 model ucuz solculuk numaralarına tevessül etmektir.

CHP'lilerin de iyi yaşamaya hakkı var.