Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Deprem bir "İlahi ikaz" mıydı; şüphesiz evet, çünkü inanan insan için akasya yapraklarının sararıp kuruması da, gecenin gündüzü örtmesi de, rüzgarların bulutları sürüklemesi de aynı nitelikte bir ikazdır. Deprem, yangın, salgın hastalık veya sel gibi felaketlerden sonra "Bu bir İlahi ikazdır; derlenip toparlanalım." diyerek inanan insanın nefsini sorguya çekmesi tabiidir; ama bu ikaz yorumu inananlara mahsustur; herkesi tazammun etmez, edemeyeceğini bize bildiren yine İlahi kanundur.

Peki, deprem İlahi bir ikaz da, yemeye ekmek, içmeye su bulabilmemiz ikaz değil mi? Felaketlerden ikaz ve ibret payı çıkarmak kolay; böyle afetler inanmayanları bile sarsıyor ve düşündürüyor. Bilene variyet de ikaz, nimetlendirilmiş olmak da; evlat mürüvveti görmek, gece olunca uyuyabilmek de ikaz sayılır. Felaketten sonra uyarıldığını hissetmek sıradan bir yorum; marifet bize "sıradan" gibi görünen "ayet"lerden, yani delillerden de ikaz payı çıkarmak.

Bir kaşık suda fuzuli polemikler: Depremi kendisi için ikaz saymayana söyleyecek sözünüz yoktur ve o yorumu düzeltmeye kalkışmak göreviniz değildir; hele meseleyi siyasi süreçlere rabtetmek temelli yanlış. Fay kırığının deprenmesi politik bir intikam sebebine bağlanırsa bu mantık daha ilk basamağında yerle bir olur. "Adl ve ihsan" düşünceyi" dengelemekte de lazımdır. Değerli hukuk bilginimiz Hayrettin Karaman Bey meseleyi vukufla aydınlattı: İkaz, ceza veya imtihan; üç ihtimal de mümkün inanan için. Eğer sebepsiz yere kuş kanadını kımıldatmıyorsa elbette her hadisenin derunundaki hikmete dikkat kesilmek gerek. Bir tabii felaketin sadece filan görüş sahiplerini te'dib etmek için vuku bulduğunu ileri sürmek pek kemalat eseri sayılmasa gerek; bu ikazın aynı zamanda inananlara da yönelik olmadığını kim iddia edebilir?

"7,4 yetmedi mi?" mantığı da böyle kolaycı bir akıl yürütmeye dayanıyor; şahsen bu kanaatte olabilirsiniz; ama 7,4'ün dehşetiyle yelkenlerinizi doldurarak haklılık pozisyonu kazanamazsınız. Bu mantık aynı 7,4'ün Meksika'daki tecelli tarzını izahta güçlük çeker. Mazlumsunuz, acılısınız, yaralısınız, hiç de ilmi ve akli olmayan bir gerekçeyle okuma hakkınız engellenmiş olabilir; ama bu durum sakat muhakeme yürütmenizi mazur göstermez.

"Düğmeye basıldı" edebiyatının ardından sair zamanda polemik konusu olmaya değmez şeylerin günlerce tartışılmasında ne lezzet var? İçinde yaşadığı toplumun kültürü ve inanç değerleri hakkında tam bir cahil olduğunu kerrat ile göstermiş birtakım medya tazılarını heyecandan tir tir titretmenin manası ne? Her doğruyu söylemek zorunda değiliz; ama her söylediğimiz doğru olmalı. Bu kör dövüşünde kirlenmemek ve neticede galebe edebilmek için ilim ve vakardan başka sığınacak melce yok.

Mucizevi ceza beklentisi zayıf tabiatların eseridir; bu "mucize"yi red manasına gelmiyor. Kitap, "Bize bir mucize gösterirseniz inanacağız" va'dinde bulunan ve istenen mucize gerçekleştiği zaman bile hal ve gidişatını değiştirmeyen nice topluluğun mesellerini nakletmiyor mu?

Zaman i'tidal zamanı; i'tidal ve hep i'tidal. Susmak gerektiği yerde konuşmak ne kadar fevrilikse, konuşmak icap ettiği yerde manidar bir sükutu tercih etmek de doğru değil. Haksızlık karşısında susmamak, saçmalamaya medar olamaz. Sözün ve fiilin kudreti, çoğu kere ne söylendiğinden ziyade ne zaman ve nasıl telaffuz edildiğine de bağlı. Bu zamanlamaya dikkat kesilmek "ilm-i siyaset" eseri değil, doğrudan ilim ve vakarla ilgili.

Bir mücadelede en talihsiz durum, kendini muhasım ilan tarafın kalitesizliğidir ve bu kalitesizlik doğrudan "ilim ve vakar" eksikliğinden ibarettir. Muhasım odur ki rakibine ilim ve vakar konusunda seviye telkin etsin. Doğru yorumlandığında mücadele, seviye kazandırır, halbuki ilim ve vakarı kenarda bırakarak sırf öfkenin idare ettiği bir hırsla verilen mücadelenin neticesinden galebe ümid edilemez.

e-posta: [email protected]