Danışman ve üfürükçü

-AK Parti'nin 4. Kongresi yapılacakmış yarın... Nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Hayırlısı olsun; sadece partisinin iç meselesi olsa, üyelerinden başka kimseyi ilgilendirmezdi. Öyle değil ama, Başbakan'ın, önümüzdeki dönemde nasıl bir beşeri kadroyla yola devam etmeyi planladığını göstermesi bakımından bir kıymet-i harbiyesi var elbette. Bir mânâda kendisinin artık direksiyonda olmadığı bir partiyi nasıl tasavvur ettiğini göreceğiz. Biliyorsun, son seçimlerden önce 'ustalık dönemi' diye bir kavram telaffuz etmişti. Ustalık kabinesinden şahsen memnun olup olmadığını da göreceğiz; bir mânâda kendi icraatını notlandıracak, kendi ufkunu ve hamûlesini tartıya çıkaracak; bu bakımdan dikkat çekici ve meraka şâyân.

-Bir tahmin yapabilir misiniz?

-Yapamam ama genel çerçevede Başbakan'ın çok zor bir karar vermek durumunda olduğunu söyleyebilirim. Kendine bükülmesi çok zor, bağlayıcı nitelikte üç kademeli bir kariyer planlaması yaptı; müteakip üç seçimden başarıyla çıkmayı hedef olarak koydu. Kendini ve partisini bu kararla bağladı, ilzam etti. Dördüncü defa bir merkez sağ partisinin yine tek başına seçim kazanacağını hesap ediyor. Partisinin maruz kaldığı tabii metal yorgunluğunu nasıl aşabileceğini de göreceğiz. Bu açıdan ciddi tereddüdlerim var ama şu bakımdan hoşuma gidiyor: Bizde bir siyasi liderin önündeki on yılı ülkesi, kendisi ve partisi bakımından planlamaya kalkışması ve bunu gizlememesi alışık olmadığımız bir özgüven gösterisidir. Siyasetimizde "yevmün cedid, rızkun cedid" anlayışı hâkimdi çünkü. Orta vadeli gelecek tahminlerini yadırgamamız tabiidir.

-Biraz da alternatifsiz kalmanın rahatlığı söz konusu galiba...

-Alternatifsiz kalmak, insaf ile teslim edelim ki Başbakan'ın tasarrufu değil. Bir defa ağzından kaçırmıştı galiba, "Böyle muhalefete can kurban" diye. Hükümet ne zaman biraz tökezleyecek olsa, muhalefet partileri hemen silaha davranıp kendi baldırlarına sıkıyorlar bir tane. Balyoz, Ergenekon sanıklarını seçimlerden önce aday listelerine almaları için kendilerine kimlerin tavsiyede bulunduğunu hatırlasınlar meselâ. Genel çizgisiyle muhalefet çizgisini kayba uğratan, zayıflatan bir karardı o. Majör bir hataydı, minörleri zaten günaşırı yapıyorlar. İşte en son Wikileaks belgesi skandalı meselâ. 'Açıkla bakalım Başbakan' diye efelendiği günün ertesi, dayandığı belgelerin, gerçeğiyle ilgisi olmayan bir şekilde Türkçeye çevrildiği açığa çıktı. Helâl olsun o danışmana! İnsanlar gülüyor yahu. Başbakan da taşı gediğine koyuyor hemen, "Kayseri Belediye başkanı bunlardan kazandığı tazminatlarla ahaliye sucuk ziyafeti çekiyor" diye dalgasını geçiyor. Bu durum bana, beş gün önce Eskişehir'de üniversite açılışında iki öğrencinin YÖK Başkanı'nı protesto edeceğim derken hiç beklemediği bir durumla karşılaşınca hazırladığı bütün ezberleri darmadağın olan öğrenciyi hatırlattı. Delikanlı aslında doğru bir talebi seslendirmeyi düşünüyordu, hatta kısmen seslendirdi de... Başbakan, sürpriz bir kararla normal öğretimden harç alınmasını kaldırırken ikinci öğretime dokunmadı nedense. Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı bir durum; anayasayı bırak, âdil değil bir kere. İşte tam da o alışıldık protesto bestesiyle sloganını atıyorken sivil polisler çocuğu omuzlarına alınca, buna benzer klasik göze alma sahnelerindeki klişe tuzla buz oldu. Kendini, askere giden gençlerin birbirine yaptığı gibi bir anda polislerin omuzlarında bulan delikanlının nasıl şaşırdığını hatırla: Etrafındakiler gülerken o şöyle sızlanıyordu:

-Ne yapıyorsunuz ya, bi dakka ya, bu ne demek ya, ya baksanıza öğrenciye ne yapıyorlar ya, ya böyle bir şey yapılır mı ya, baksanıza böyle şey olur mu ya?

Haklıyken birkaç saniye içinde gülünç duruma düşmek muhalefetin vaktiyle üzerine bastığı bir bedduanın tecellisi midir bilmiyorum; muhalefet, hükümetten kurtulmak için bir şey yapmaya kalkışmasa daha iyi bence; gayret gösterdikçe -aslında hak edilmediği halde- iktidara puan kaptırıyorlar. Ya hiç hareket etmeden duracaklar veya hükümet kendini hangi nefesi kuvvetli hocaya okutmuşsa, aynı hocaya gidip kendilerini okutturacaklar!


Kaynak (Arşiv)