Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Müziğe karşı ilgili sıradan bir lise öğrencisinin zihninde Dede Efendi Yılı nâmına nasıl bir çentik açılacağını anlamaya çalışıyorum; tahminime göre bu yıl müddetince Dede Efendi Yılı'ndan onun hissesine düşen pay, devlet televizyonunda verilen birkaç konser ile gazetelerin kültür sayfalarında yayınlanan birkaç yazıdan ibaret kalacaktır. Sıradan bir öğrenciye asıl yaraşan davranış, 1996 yılının Dede'ye ithaf edildiğinin farkına bile varmamaktır. İyimser olalım ve bu öğrencinin klasik musikiye ve kültüre muhabbet ve anlama arzusu ile yaklaştığını farzedelim, bir yıl boyunca Dede hakkında yazılanları okuduğunu ve verilen bütün konserleri takib ettiğini kabul edelim, böyle bir öğrencinin Dede'yi tanıması ve anlaması teorik olarak mümkün müdür?

"Elbette mümkün değildir" cevabında birleştiğimizden eminim, lâkin asıl telaffuz etmeye çalıştığım mesele, bu noktada "Dede'yi anlamak"tan ziyade, "Dede'yi dinlemek" hakkındadır. Dede'nin eserlerini Dede'nin murad ettği tarzda bir icrâ ile dinleyebilmek firsatını bulsak, onu anlayıp anlamadığımız hakkında konuşmaya hakkımız olabilir. Teessüfle ifade etmelidir ki musikimiz, sadece Dede Efendi'ye münhasır olmamak üzere ciddî bir icra zaafı ile mâlul haldedir. Birtakım teknik imkanlarla musikinin plaklara veya banda kaydedilmesinden önceki devirden kalan eserlerin aslına ve rûhuna uygun şekilde çalınıp söylenmediği hakkında ortak bir kanaat vardır. Notaya alınmış bile olsa eserin, aslına uygun icra edilmesi çok başka bir meseledir. Türk musikisinin klasikleri mevzubahis olunca, kaliteli ve eserin ruhuna uygun icra meselesi son derece hayatî bir öneme bürünüyor.

Türk klasiklerini dinleyiciye ulaştırmakta son elli yıl boyunca hiç münakaşa edilmez biçimde büyük hizmetleri geçen TRT kurumu, aynı ölçüde büyük bir vebalin yükü altındadır. Klasik musikimizin insana uyku ve gevşeklik telkin edici, yaşama heyecanını söndürücü ve dikkat dağıtıcı etkiler uyandırdığı yolundaki o büyük bühtanı, TRT'nin klasik musiki yayınlarındaki standardı tesbit eden o sansürcü kafaya borçluyuz. O kafa sayesinde birkaç nesil, klasik Türk musikisinden nefret ederek yetişti; çünkü TRT postalarından aslına ve ruhuna uygun tarzda klasik musiki dinleme sanşları ortadan kaldırılmıştı.

Erbâbı biliyor ama meseleye âşina olmayan okuyucular için konuyu şöyle tafsil edebiliriz: İsmail Dede'nin, meselâ, "Nihân ettim seni ey mehpâre, cânımsın" sözleriyle başlayan Sultânîyegâh bestesini evvela TRT arşivinden rastgele seçilmiş bir icrâdan veya Nevzat Atlığ Beyefendi'nin riyâset ettiği devlet korosundan dinledikten sonra bu defa Bekir Sıtkı Sezgin Beyefendi'nin icra tarzına ve hatta mümkünse koral icraattaki üslubuna dikkat ederek mukayesede bulunmaniz mümkün olsaydı neyi kasdettiğimi açıkça anlayacaktınız. Aynı eserin iki farklı tarzda ircaı arasında, eserin rûhunu dile getirmek bakımından korkunç uçurumlar vardır. Daha kısa yoldan ifade etmek gerekirse Dede Efendi Yılı'nda Dede'yi anlamak, tanımak ve eserlerinden yola çıkarak onun ruhuna nüfuz etmek gibi bir niyetiniz varsa "halleriniz yaman" demektir. "Ortalıkta" Dede'yi, Dede'nin dahi hoşnud olacağı bir üslup ve müzikalite ile icra edecek evsafta icrâcı kalmamıştır; ortalıkta gezinmeyi sevmeyen ve Türk musikisinin nasıl icra edileceğini esasen pek iyi bilen az sayıdaki sanatkârımızı ise sistematik nisyan ve nankörlükle azar azar öldürerek neslen münkariz hale getirmekle meşgulüz.

Dede yılında Dede'yi anlamak da dinlemek de o kadar kolay değil. Bendeniz sahsen haddimi çiğneyip İsmail Dede'nin engin rûhuyla pervâz etmeye yeltendiğimde bundan on yıl kadar önce işporta tezgahından kaldırdığım "Dede Efendi" isimli meçhul bir kasedin derûnuna kapanıyorum. Muhtemelen Bekir Sıtkı Bey'in emek verdiği bir koro tarafından doldurulan bu kasedin korsan neşriyat olması dahi kuvvetle muhtemel çünkü, son derece laubali ve cahilce yazılmış bir kapak münderecâtı var ve eserlerin kimler tarafından seslendirildiği gibi "önemsiz" teferruattan dahi âzâde bir şey; lâkin müthiş. Kültür Bakanlığı'nın yerinde olsam evvela bu kasedi çoğaltır ve üzerine "Dede'yi anlamak isteyenler, işe bu kasedi dinlemekle başlayabilirler" diye yazardım.

Dede'yi anlamak elbette harcıâlem bir iş değil ama hâl-i pür-melâlimize bakınız ki, onu "dinlemek" bile böyle bir devirde şansa kalmıştır.