Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

"Efendim bunlar BOP'un bir parçası; plan adım adım tahakkuk ettiriliyor" lâflarına gülüyorum.

Birkaç sosyetik hanım, caminin son cemaat mahallinde saf tutup başı açık namaz kılmışlar da, "allâme"nin biri yorum diye böyle garip lâflar ediyor. BOP, mâlum Büyük Ortadoğu Projesi demek. Projenin Amerikalı kurmayları, Türkiye'de ılımlı İslâm'ı yaygınlaştırmak için güyâ böyle şeyler tezgâhlıyor imişler!

Sebebi o değildir efendiler; "muhafazakâr bunalım"dandır. Otuz sene öncesinin "mücahit"leri "mütâyit" olunca, maddi dünyayı kavrama ve yorumlama tarzları da sarsıntıya uğrayacaktı elbette. Siyasi planda nikelajı çoktan dökülmüş üç beş sloganla tatmin bulan gençlik heyecanları, orta ve ileri yaşlarda iyi para kazanmaya başlayınca pörsümüş ama yerini muhafazakâr kulvarda yükselişe geçen kariyer arayışlarına terk etmiştir. "Birtakım basın" kalemşörlerinin hissettiği ama altyapı eksikliğinden derûnuna nüfuz edemediği, "Sosyolojizm" ile uğraşan bilim erbâbının hiç farkında olmadığı esaslı bir olgudur bu. Bunalım sadece iyi para kazanan erkeklerle sınırlı değildir; aile hayatlarına, eş ve çocuklara da aksetmiştir ve sahip oldukları kültür, bu tarz dünyevileşmeyi massederek geleneğin yardımıyla yeniden yoğurmaya elverişli değildir; sığdır. Buna, zâhiren birkaç unsuru benziyor diye, "protestan İslâm, İslâmi Calvinizm" adı vermek de aynı sığlık cümlesinden sayılır; belki "dünyevîleşme buhranı" demek daha uygun.

Çok dikkat çektiği için sadece zenginleşmiş Müslüman- muhafazakarları kapsıyor gibi görünüyor ama tüketim kalıbı değiştiğinde ve gelir seviyesi eskiye göre yükseldiğinde yüz yüze gelinen yeni meydan okumalara doğru cevap vermek herkesin meselesidir; hatta geliri fiilen artmayanların bile; çünkü onlar da aynı yorum fukaralığının zebûnu durumundadır. Popüler kültürün temel kışkırtmalarından biri de her ferdi daha yüksek bir tüketim dilimine terfi için zorlamasıdır.

Erkeklerin bir noktaya kadar bunalımdan vücut çalımıyla kurtulması mümkün olabiliyor ve geleneğin biçimlendirdiği erkek egemen kültür, bu gizlenişe yardım ediyor ama kadınların "eskiv" imkânı erkeklere nazaran daha sınırlı. Geçim endişesini çoktan aşmış bir hanımı düşünün; elindeki maddi imkânı nasıl yorumlayacak, hayat tarzında nasıl ve ne dereceye kadar değişikliğe müsamaha gösterebilecektir? Giyim, takı, güzelleşme, tatil, eğlence, eğitim, sosyalleşme, kendi ferdiyetini keşfetme gibi önemli hususlarda hangi geleneği, nasıl takib edebilme imkânı var? Popüler kültürün ve modernleşmenin baskın câzibesine, insanı tüketim haylazlığına dâvet eden kışkırtıcılığına direnmek öyle kolay değil. Misâllerini siz canlandırınız gözünüzde.

Konunun bir de şehir kültürü cephesi var; insanları tek tek suçlamak mânâsız. Türkiye'de bugün durulmuş, sükûnetini bulmuş bir şehir kültürü birikimi yok. Yılda ortalama bir milyona yakın insanın şehirleştiği ama şehirlileşemediği, coşkun bir yatay ve dikey hareketlilik içinde insanların şuraya buraya savrulması çok tabiidir. Bu basit bir görgüsüzlük meselesinden ibaret değil. Yeni tüketim seviyesinin ve kalıbının davranışlar çerçevesinde yeni ve sâkin dengelere ulaşması zaman meselesidir. Köylü kızlarının birkaç ayda muaşeret dersi alarak, zengin ve şımarık sevgililerinin takdirini kazanması, ancak eski yerli filmlerimizde kalmış bir parodiden (gülünesi-acınası taklit) ibarettir. Herkes başörtüsü meselesine gereğinden fazla takıldı ama her faaliyete başörtüsü ile iştirak etmek neticede meseleyi çözmüyor işte. Bu noktada devreye girmesi gereken dini tefekkür faaliyetinin dahi şehirli (medenî- bâdiye'nin aksi) bir mahiyet birikimine vâsıl olması lâzım.

İki ilâcı var bu bunalımın: zaman ve emek!