Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Daha önceleri de "hacı uğurlama" merasimlerine katıldığım olmuştu; şüphesiz onlar da çok güzel ve çok anlamlı sahnelerle doluydu; fakat geçen akşamki uğurlama, zihnimde diğerlerine göre çok daha leziz ve heyecanlı izler bıraktı.

Orta büyüklükte bir şehirde yaşamanın nimetleri de var. Senede birkaç defalığına da olsa bir şehrin kalbinin attığı mekânlarda bulunmak ve şehrin ruhuyla temasa geçmek mümkün oluyor. Meselâ her bayram sabahında şehrin kabristanına gitmek, dini vecibe ile mahalli örfün kucak kucağa geldiği böyle bir "şehir âyini"ne katılmak anlamına da geliyor. Böyle günlerde şehir kabristanı, ölülerle dirilerin mânen musafaha ettiği, selam alıp verdiği bir ibret meşheri gibidir; toplumun canlı ve ölü uzuvları, kısa süreliğine de olsa en sevinçli bir günün kuşluğunda yekvücud oluyorlar.

Askerliğini topçu zabiti sıfatıyla ikmâl etmiş birisi olarak istikamet duygumu ilk defa o gece şehrin otogarında kaybettiğimi itiraf etmeliyim. Mekânı hissetme melekesini dumura uğratan bir kalabalık. Sayının önemi yok, büyük şehir ölçülerine göre belki çok mütevazı bir topluluk ama sayılardan ziyade nispetler önemlidir. Öyle ki otogarın etrafındaki caddeleri ve sokakları neredeyse tamamen kilitleyen otomobil kalabalığını yararak hacı otobüslerinin bulunduğu büyük meydana ulaştığımızda yön duygumun tamamen kaybolduğunu fark ettim, çünkü her cihetten aynı heyecan ile kuşatılıyorduk: Hiçbir çehrede günün alışıldık izlerinden eser görünmüyordu. Herkes en güzel çehresiyle bulunuyordu orada. Her çehrede hasret, her çehrede gözyaşı ve hilm, her çehrede açıkça okunan, "Ya Rabbi bize de nâsib et" duasının fiziki gerçekliğe dönüşmüş hâli. Hacı adayları sanki ilkokulda 23 Nisan Bayramı'na özel kıyafetle katılan çocukların mâsum sevinciyle yürümüyor da uçuyor gibiydiler. Bütün konuşmaların değişmeyen teması üç cümle: "Hakkını helâl et... Efendimiz'e bizden de selâm götür... Allah sizlere de nasip etsin..." Tanıdıklar, arkadaşlar, akrabalar, komşular... Aslında kimsenin kimseyi önceden tanımasına hâcet yok; orada bulunan herkes aslında iki ana topluluğa ayrılıyor:

Gidenler ve gitmek için can atanlar! Gündelik hayatın farklı kategorilere ayırdığı bir topluluğun bir mânâ etrafında bu kadar kolay bir araya gelebildiğini hissetmek doğrusu beni şaşırttı ve sevindirdi. Mümkün değil; ama gördüm ki bir hacı uğurlama töreninde yaşanan müşterek heyecanı bütün zamanlara yaymak kabil olsaydı, dünya çok başka bir sûrete bürünürdü. Zehî hayâl"i muhâl lâkin meselenin ibret noktası da bu değil midir? Dini tecrübenin nihai gâyesi, o bir tadımlık güzelliğin bütün hayata teşmili için bir ev ödevi olsa gerektir. Ayrılıklarda helâlleşiriz ve helâlleşmenin derin mânâsını o anda kavrarız; inançta olgunluk, bu kalb rikkatini hayatının tamamına eşit aralıklara taksim edebilmektir. Her an uzun bir yolculuğa çıkacakmış gibi hazırlıklı bulunmak, günün her saatinde kul hakkına riayet etmek, etrafımızdaki insanlara hukukumuzu bu şuur çerçevesinde tanzim etmek gibi mü'minlik alâmetleri, bırakınız o güzel yolculuğa çıkanları, geride kalanlara bile çok ince ibretler gösteriyor ve anlatıyor. Keşke o güzel hâleti daha çok paylaşabilsek ve yaşayabilsek.

"Derin Türkiye"yi ben, geçen gece otogarda toplanmış mahşeri kalabalıkta gördüm. Öyle güzeldi ki!

...

Ey kefenlerini peşinen kuşanarak yevm"i kıyamete benzer bir günde hesaba çekilmeğe hazır bir hâletle yola çıkanlar; yolunuz açık olsun. Bizden Efendimiz'e gönül dolusu selâm götürünüz ve hepimiz ama hepimiz için dua ediniz. Kalbimiz sizlerle beraberdir.

Hâmiş: Güzel ahlâkı ve Hakk'ı tavsiyeyi bir hayat düsturu haline getirmiş güzel insan, aziz büyüğümüz Ali Ulvi Kurucu Beyefendi'ye rahmet, sevenlerine başsağlığı dilerim. Ayrıca gazetemizin değerli yazarı Hekimoğlu İsmail Bey'e gıyaben âcil şifâlar temenni ediyorum.