Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Dünyayı yöneten akıl, entelektüel çapına saygı duymamızı gerektiren bir derinlik göstermiyor.

Şaşırtıcı ama galiba gerçek; savaşı yönetenlerin öngörüsü, futbol tartışma programlarında "o topa öyle vurulur muydu kardeşim" lâflarıyla geyik destanı dokuyanların aklından pek parlak değilmiş. Ne garip, İngiltere ve ABD, batı dünyasının sadece çıplak yumruğunu değil Anglo"Sakson medeniyet kavrayışının zirvesini de temsil etmelerine rağmen her iki ülke siyasi elitlerinin basiret toplamı, kıraathane muhabbetinin seviyesini ancak tutturabiliyor: Elbette insanlığa hizmet eden ve yön veren dehâlar yetiştirdiler, lâkin o ferâset iki ülkenin toplam "hikmet"i hükûmet"inde tecelli etmedi. İnsanlığın aklı, asırlar geçtikçe hep yerinde sayıyor. Şu Irak harekâtının savunulabilecek, saygı duyulacak neyi var? Batılı aklın en ziyade parladığı nokta, daha şimdiden Umm Kasr'daki limanın işletme hakkını kimin üstleneceğinden öteye gidemiyor.

Bir memleketi mâsum ahalisi ile birlikte mahvedip harabeye çevirdikten sonra, o bölgede yeşerebilecek yatırım imkânlarını plânlayıp paylaşmaya kalkışmanın neyine saygı duyacağız?

ABD ve İngiltere, İslâm dünyasında Filistin meselesiyle zaten hep gündemde kalan Amerikan aleyhtarlığını bütün dünyaya yaymaktan başka bir şey yapmış olmadılar; bu politik çizgi, yeni bir dünya harbi çıkarabilir; mazlum ve mâsumların eti üzerinden yeni pazarlar ve hükümranlık alanları ihdâs edebilir ama o kadarını Cengiz Han da yapabilmişti zaten (Cengiz Han'la Blair veya Bush'un askerî basiretlerini aynı kefeye koymak Cengiz Han nâmına haksızlık olur; o başka!). Bedeni büyüyen ama toplam aklı hep aynı kalan bir kaderi var insanlığın. Afganistan'la başlayıp Irak'la devam eden, yarın muhtemelen Suriye ve İran'ı, hatta belki Türkiye'yi de kaplayacak olan "antiterörist haçlı seferi"nden sonraki dünya nasıl bir dünya olacak: Muhtemelen tarihin gördüğü en adaletsiz, en korku dolu ve en sefil zamanlar yaşanacak; içlerinde Siyonist radikallerin de mutlaka yer aldığı bir avuç batılı siyasi elitin kapıldığı zafer hissine mukabil açlık, korku ve zulme gömülmüş milyarlarca insan. Bugün atılan adımlar, öyle bir hedefi işaretliyor.

Armageddon kehânetlerini gerçekleştirmek için zulüm yoluna döşenen akılsız taşlar!

Beğenelim beğenmeyelim, Saddam, Ortadoğu gibi dünyanın en istikrarsız ve sancılı bölgesinde "şikak ve nifak"ı kabında muhafaza eden bir tıpayı andırıyor ve onun yerinden uğratılması ile çıkacak istikrarsızlık dalgasının nerede yatışacağını kimse tahmin edemez. Bu noktada ABD'nin Peşmergelerle işbirliği yapması, bende, henüz seyretmediğimiz ama neticesinin ne olacağını aşağı"yukarı tahmin edebileceğimiz bir film izlenimi bırakıyor. Züccaciye dükkânına dalan fil benzetmesi pek yerindedir; kopacak şangırtıyı tahmin etmek zor değil doğrusu.

Şöyle veya böyle: Temelini doğru dürüst atamadığımız, borçla ayakta tutmaya çalıştığımız ve içerde hır"gürü eksik olmayan küçük dünyamız sarsılıverdi işte. En büyük ve güçlü müttefikimiz Amerika, buffalo sürüsüyle arka bahçemize giriverdi. Öyle şaşırdık ki şu hadisede "sağ tutum"sol tutum" şeklinde birbirine alternatif olabilecek tavırlar geliştirmeyi bile unuttuk ve bir anda aynı gemide yolculuk ettiğimizi hatırladık. Depremde sağcılarla"solcular, ilericilerle gericiler, laikçilerle radikaller ayrı tavır geliştirmeye zaman bulamıyorlar. "Amerika ile savaşacak halimiz yok, akıllı olalım" diye mezarlıktan geçerken ıslık çalmayı akledebilenler bile fena halde ürkmüş durumda. Âkil Türk entelijansiyasının kapıldığı kafa karışıklığı sürpriz değildir çünkü aylardan beri bağıra çağıra "geliyorum" diyen kriz, devletin derin katlarında saklı bulunduğuna inandığımız "hikmet"i hükûmet"i de gafil avlamışa benziyor. Sepetinde pamuğu olduğuna inanan herkes konuşuyor bugün, ekranlar, "devlet aklı"nı temsil ettiğini varsaydığımız kişilerin "analiz"leriyle lebâleb. Kimseyi itham kasdıyla söylemiyorum ama vardığım sonuç, bizdeki "hikmet"i hükûmet"in, zannettiğimiz kadar "derin"liklerde barınmadığıdır. Kuzey Irak politikamızın kendi hudutlarımızda kalakalması böyle bir istihzâdır işte.

Mahzuru şu ki, bu defa insan, "kalıplaşmış diğer dış politika stratejilerimiz"in sıhhatinden şüphe etmeye başlıyor.