Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Basit bir Google taraması yaparak son 6 ay içinde Bank Asya ile ilgili haberlerin başlıklarını liste hâline getirseniz ve bu listedeki Bank Asya kelimesini, şu anda faaliyette bulunan herhangi bir özel banka adıyla yer değiştirseniz, gariplik daha iyi fark edilecek.

Bunlardan en belirgin olan cümleyi ülkenin başbakanı sarf etti ve o sözler şöyleydi: "Şu anda Bank Asya iyi bir konumda değil. Ve mal varlıklarını satmak suretiyle likiditelerini artırma gayreti içindeler. Şu anda bütün onlara rağmen sıkıntı devam ediyor ve bunu finans sektörü de gayet iyi biliyor."

Bu satırları alıntıladığım finans sitesi, haberi şöyle sonlandırmış: "Bu açıklamalar sonrası Bank Asya hisseleri yüzde 3.88’lik düşüşle 1.24 TL seviyesine indi."

2001 yılında Türkiye müthiş bir finans krizi, daha doğrusu bir rezâlet yaşadı. MGK toplantısında dönemin cumhurbaşkanı ile hükümet arasında çıkan tartışma, dışarıya "Devlet yönetiminde kriz var" diye aksettirilince mali piyasalarda panik yaşandı. Merkez Bankası bir gün içinde 5 milyar dolar döviz satmasına rağmen paniği yatıştıramadı. Doların değeri neredeyse iki katına çıktı ve birkaç günde devletin borcu, o günkü para değeriyle 29 katrilyon artarken cebinde TL taşıyan herkesin alım gücü yarı yarıya azaldı.

Kriz, IMF programında tavsiye edilen tedbirlere riayet edilmesiyle durduruldu. Çiçeği burnuda AKP hükümeti de bu programa uydu ve doğru davrandı. Kemal Derviş’in uyguladığı ekonomik program finans sektörünü siyasi etkiden uzaklaştırarak kendi mantığı içinde davranan bir düzleme oturttu. Merkez Bankası, şimdiki nisbi bağımsız yapısını o günlere borçludur. Rekabeti teşvik ederek denetleyen, özelleştirmeye hız veren adımlar o günlerin eseridir. Özellikle bankacılıkta sağlam adımlar atıldı. Sahipleri tarafından soyulan özel bankalar örneğinden sonra sektöre disiplin ve ciddiyet getirildi. Sonraki yıllarda yakalanan ekonomik başarıların en önemli sebeplerinden biri, Türkiye’nin bankacılık sektörüne çekidüzen vermesiydi.

17-25 Aralık milâdından sonra bankacılık alanında iki şaşırtıcı olayla karşılaştık: İlki, bir devlet bankasının şaibeli kara para aklama işlerinde, siyasi otoritenin bilgisi altında aracı kılınmasıydı. Bu iddia güçlü delillerle desteklenmesine rağmen hâlâ soruşturulamıyor. İkinci hadise, bir özel banka olarak Bank Asya’ya iktidarın uyguladığı ve en hafif tabirle "değersizleştirme" olarak adlandırabileceğimiz menfi kampanyadır. Nitekim birkaç ay önce İçişleri Bakanı, adı geçen bankanın 2 milyar dolar civarında döviz spekülasyonu yaptığını ileri sürmüş, iddia asılsız çıkmıştı.

Finans ve bankacılık sektörü, iyi bildiğim alanlar sayılmaz; iyi bildiğimi zannettiğim husus, devletin ve hükümetin, herhangi bir bankanın veya firmanın borsa değerini etkileyebilecek asılsız bir spekülasyona girişmemesidir.

Başta Ticaret Kanunu olmak üzere, Bankacılık Kanunu, Sermaye Piyasası Kurulu Kanunu ve nihayet Türk Ceza Kanunu, nâhak yere bu tür şirket ve banka batırma operasyonlarını kesin olarak men ediyor çünkü.

Hayret edilecek bir başka durum, sektördeki diğer bankaların, Bank Asya üzerine kurulan adaletsiz baskı ve değersizleştirme operasyonuna karşı kayıtsız kalması. Banka, haksız hükümet baskısı karşısında sadece mevcut kanunların işlerliğine ve bankacılık açısından "eli temiz" olmasına güveniyor. Buna rağmen bu süreç sonunda hükümet tarafından açık zarara uğratılırsa bunun anlamı şu olacaktır: Bundan sonra hiçbir şirket veya banka, yürürlükteki kanunların himayesinde değildir ve ancak hükümetle iyi geçinmek şartıyla ayakta kalabilir. İstenen galiba bu... Bugün Bank Asya’nın maruz kaldığı muamele, yarın her banka ve şirketin başına gelebilir.

Maliye Bakanlığı zaten fişlendiği ileri sürülen irili ufaklı onbinlerce özel teşebbüs erbabını, vergi denetimiyle psikolojik baskı altında tutuyor ve yetkilerini eşit ve âdil kullandığı konusunda soru işaretlerine yol açıyor. Bakanlığın da ötesinde bir firmanın bizzat başbakan tarafından itibarsızlaştırılması ve borsa değerinin düşürülmesi, modern dünyanın her yerinde yargıda hesabı verilmesi gereken bir eylemdir.

Genel ekonomi içindeki payı zaten az olan özel sektörün siyasi baskılarla iktidara tabi kılınması vahim bir gelişme.

Bugünün suskunları ağır vebal altında.