Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Ne zaman ekranda Hulusi Kentmen’in babacan ve tonton yüzüyle karşılaşsam, sanki akrabadan birini görmüş gibi bir sıcaklık kaplar içimi. Pek iyi karakterler canlandırmamış olsa da Şener Şen’in babası Ali Şen ve daha nicesi de öyledir meselâ. Onlar Türk filmlerine kendine has çehresini kazandıran karakter oyuncularıdır.

Yer aldıkları her filmi taşıyan, güzelleştiren, renklendiren sanatçılardır. Onlara öyle alışmışızdır ki kötü adamı canlandırmak icab ettiği zaman Erol Taş, Kenan Pars, Nuri Alço, Senih Orkan gibi temel taşların dışında bilinmedik bir oyuncuyu yadırgarız. Hane yıkan, ocak söndüren ‘vampiye’ kadınlar kadrosu da üç aşağı beş yukarı bellidir: Evvelâ Suzan Avcı, ardından Lale Belkıs; zalim ana, kalpsiz kaynana rollerinin klişe ismi Aliye Rona, dedikoducubaşı Muallâ Sürer...

Peki, size küçük bir sorum var; filmlerde iyi kalpli hacıanne, herkese şefkat gösteren teyze, doğuştan fedâkâr ve cefâkâr komşu kadın karakterlerinden birinin adını söyleyebilir misiniz?

Hepsinin yüzü gözümüzün önünde, simâen gayet iyi tanıyorum ama isimlerini bilmiyorum; ne fena, ne vefasızlık!

İsim bilmek önemli diyebilirsiniz; önemli, hem de çok. Varlıklar isimle var olur çünkü...

MAFYA PATRONU KÂZIM; KİM BU ADAM?

Televizyonlarda haber ve yorum dinlemek ömür törpüsü, asabiyet bozucu bir şey haline gelmeye başlayalı beri denk düştükçe, reklâmdan fırsat buldukça Yeşilçam filmi gösteren kanallara geçiyorum. Kırk defa seyrettiğim şeyleri bir kere daha seyretmekten bıkmadığımız filmler. İşte onlardan biri: Rahmetli Kemal Sunal’ın ‘Atla Gel Şaban’ı ve filmin en meşhur, bence Yeşilçam tarihine geçecek kadar komik sahnesi...

Semt dolmuşunda günlük eziyetini çekerken at yarışı tahmininde bulunan ve hep tutturan Niyazi, kabiliyeti farkedilince mafya patronu Kâzım’ın eline düşer ve tahmin yapması için ikna edilmeye çalışılır. Ne var ki tabii ortamı olmadığı için Niyazi son yarışta yanılır. Bunun üzerine mafyacının adamları salonun ortasında dolmuş sahnesi oynamaya başlarlar; patron Kâzım ise dolmuş şoförü rolünde...

Hele bu sahnede Kâzım’ın söylemeye çalıştığı bir “Şiki şiki ba ba” şarkısı var ki gülme garantilidir; ne zaman seyretsem kasavet dağıtmıştır.

Biliyorsunuz zaten, anlatmaya gerek yok.

Peki bu filmde mafya patronu Kâzım’ı canlandıran o müthiş karakter oyuncusunun adını biliyor musunuz?

Ben ki 7 yaşından beri sinemaya giden, üzerime vazife olmadığı halde bütün jönlerin adını ezbere bilen ve karakter oyuncularını iyi tanıyan bir Yeşilçam meraklısı olarak o gün kendime bu soruyu sordum ve bilemedim. Sinema kültürleri fena olmamasına rağmen evdekiler de bilemedi. Dedim ki, “Yahu bizi yıllardır eğlendiren, oynadığı karakterlere eşsiz bir karikatür çeşnisi katan bu sanatçının adını bilmemek resmen ayıp!”

Bu sanatçının adı Dinçer Çekmez.

ZALİM AMA KOMİK, KIYICI AMA İNSAN

1940 doğumlu; nereli olduğu hakkında internet kayıtları suskun, muhtemelen İstanbullu (Kabataş Lisesi mezunu olduğunu öğreniyorum sonradan); zaten pek az bilgi var hakkında. Sanat hayatına Şehir Tiyatroları’nda başlamış. Vişne Bahçesi, Ya Devlet Başa Kuzgun Leşe, Eskici Dükkanı, Çengi, Sarıpınar 1914, Ahududu, Deli Bal, Victor Hugo, Cyrano de Bergerac, Susuz Yaz sahne aldığı eserlerden bazıları...

Derken 70’li yıllarda sinema hayatı başlıyor. Aralarında çoğunu Kemal Sunal’la oynadığı Şaban Askerde, Tarzan Rıfkı, Katma Değer Şaban, Atla Gel Şaban, Ortadirek Şaban, En Büyük Şaban, Kanlı Nigar, Şark Bülbülü, Süt Kardeşler, Meraklı Köfteci, İnek Şaban, Şabanoğlu Şaban gibi filmlerle sanat hayatının en hareketli yıllarını yaşıyor. Pek çok filme de son derece karakteristik sesiyle dublaj sanatçısı olarak katkı veriyor. Son yıllarında neyle uğraştığını bilemiyoruz. Lösemi hastalığı sebebiyle 2013 senesinde, bundan tam iki sene önce vefat ediyor; cenaze namazı Şakirin Camii’nde kılınıp Karacaahmet’e defnediliyor.

Kendisi gibi sinema ve tiyatro oyuncusu Metin Çekmez’in ağabeyi...

Hikâye bu kadar. Pek çok Yeşilçam emekçisi ile paylaşılan tuhaf bir kader bu. Milyonlarca kişinin âşinası olduğu halde adı bile bilinmeyen yalnız adamlardan biri.

Hiç şüphesiz çok büyük oyuncu, işinin erbabı iyi bir sanatçı. Fiziği ile oynadığı karakterleri özdeşleştiren az sayıdaki kabiliyetimizden biri.

Kıyıcı, zâlim, çok sert bir sinema yüzüne sahip olmasına rağmen seyirci onda zalimlerin maskaralığını gördü ve çok sevdi.

Oynadığı her karakter hemen hemen bir kült karakter haline geldi; hafızalara kazındı, unutulmazlaştı.

CİDDİYETİ SEVERİM, DİSİPLİNE HAYRANIM

Şark Bülbülü’nde burnundan kıl aldırmaz derece sert bir gazino patronu, Şaban Askerde filminde disipline âşık bir Osmanlı Donanma Başçavuşu, Orta Direk Şaban’da basketbol koçu, İnek Şaban’da mafya reisi, kabadayıların en asabi Kadırgalı Eşref’i...

“Laubalilikten hoşlanmam, ciddiyeti severim, disipline hayranım” repliği hep unutulmazlar arasında yer alacak.

Hele Şark Bülbülü’nde bir “Mazlumu getirin bana” sahnesi var ki efsânedir. Gazino patronu, çok sinirli olduğu zamanlarda, sadece gerektiği zaman dayak atmak amacıyla yanında Mazlum diye bir eleman (Yadigâr Ejder) çalıştırmaktadır. Ancak Mazlum’u döverek fabrika ayarlarına dönebilen patron, Mazlum’un dayağa dayanamayıp kaçması üzerine Kemal Sunal’ı işe alır fakat Sunal dayak yemek yerine patrona dayak atmaya başlayınca...

MAZLUM’U GETİRİN BANA

Filmin o sahnesinde senaryoyu nasıl değiştirdiğini rahmetli Dinçer Çekmez, ilk ve son gazete röportajında şöyle anlatıyor:

-Senaryo yazılmış, ‘Mazlum’u nasıl dövüyorsa, Kemal’i de öyle komaya sokar’ diye. Olur mu böyle bir şey! Herif jön komik, onu seyircinin önünde nasıl perişan edersin? Benim oynadığım rol sadist, sadist olanın mazoşist tarafı da yok mudur? Oturdum senaryoyu değiştirdim. Kemal’i dövdükten sonra sadist tarafım gidecek, mazoşist tarafım ortaya çıkacak ve ‘Vur, vur maaşını yükselteceğim, sana sonsuz para vereceğim, vur ne olursun vur!’ diyeceğim. Bu seyirci için şok değil mi? Tam çekiyoruz, yönetmenin haberi yok bundan, ben ‘vur maaşını yükselteceğim’ derken, rejisör tabureden gülmekten düşmüş ve diyormuş ki o anda ‘stoooop diyeni fena yaparım!

...

Ancak şimdi farkettiğimiz bir şey; bu insanların bir şekilde hayatımızda yeri var ve onlara bir şekilde küçük de olsa bir teşekkür borçluyuz; en azından hatıralarına hürmet...

Allah rahmet etsin. Hâlâ ekranlarda günde belki yirmi kere dönen filmlerinde insanları her güldürüşünde hesabına bir sevap yazıldığını tahayyül etmek isterdim ve inşallah öyledir...