Dünyanın "Ortadoğu"sunda zonklayan iltihap!

"Ortadoğu, ezeli ve ebedi insanlık değerlerinin füzyon etkisiyle çoğalan bir surette gizlenerek karşılıklı nefret ve tahrip hissinin egemen hale geldiği bir fitne mıntıkası haline geldi. Müslümanların asli görevi, İslâm fıtratındaki yüksek idealleri yaşanılır kılmak ve insanî değerlerin bu boğazlaşmada setredilmesini engellemektir" Yakılan bayraklar, canhıraş çığlıklarla saçını başını yolan esmer, başörtülü kadınlar, havaya öfkeli yumruklar

sallayarak intikam yemini eden gençler, gözüne kan oturmuş yaşlılar, sokaklardan geçen tanklara taş atan çocuk görüntüleri, ambulanslar, siren sesleri, parçalanmış cesetler, üzerine duman çökmüş briket mahalleler! Ortadoğu, İslâm veya Müslüman denilince televizyon görüntülerinin inşa ettiği ortalama kanaati bu tasvirlerle özetleyebiliriz.

Ne dereceye kadar gerçeği olduğu gibi aksettirdiği için "doğru", ne dereceye kadar güçlü iletişim tekelleri ve haber endüstrileri yoluyla sahneye konulmuş bir "tasarım" gibi göründüğü için yönlendirilmiş olgulardır; bu zor sualin cevabı, belki de artık hiçbir anlam taşımıyor; iletişimin ilk kuralı, "bir haberin ne idüğü değil, karşı tarafın zihninde nasıl anlam bulduğu önemlidir" diyor.

Ne yazık ki Filistinlilerle İsrail arasında, Müslümanlarla Batı dünyası, Iraklılarla işgalci Amerikalılar arasında zalim-mazlum tefrikinde bulunabilmek dirayeti gitgide zayıflıyor; şiddetin şiddeti emzirdiği, hıncın hıncı yavruladığı kirli bir didişmenin seyircisiyiz.

Bir cinayeti görünmez kılmak

Seyirci olmak! Belki de bölgeden dünyaya yayılan haber kirliliğinin nihai planda yaratmak istediği netice böyle bir şeydir; seyircileri hadise hakkında matlaştırmak, tarafsızlıktan ilgisizliğe doğru sürükleyerek gerçekte olup bitenleri görünmez kılmak; müşterek sağduyunun, beşeri vicdanın duyarsızlaşması en feci cinayetten daha vahim bir şey olmalı; cinayet, adı konulduğunda ve farkına varıldığında cinayettir. Bataklıkta sıtmaya karşı savaş veren sağlık ekiplerini, "sivrisinek cinsine karşı sistematik jenosit yürüten katiller" diye suçlamak, ekmeği için avlanan balıkçıları balıkları katletmekle itham etmek kimin aklına gelir? Cinayetin görünmez kılınması işte böyle bir şey; Afganistan"dan Filistin sahillerine kadar Ortadoğu coğrafyasında vukubulan hadiselerin dünya kamuoyuna sunuluş tarzı, işte böyle bir hissizleştirme operasyonunu hatırlatıyor sanki: Tehlikeli, tüyler ürpertici bir ihtimâl.

Doğru olabilir mi?

Kendi etini yiyen Ortadoğu

Büyük çaplı savaşlar, sıradan zamanlarda kınanan hatta cezalandırılan fiillere başka anlamlar yükleyerek görünmezleştiriyor; 20. yüzyılda yaşanan iki büyük dünya harbinde askerden çok sivil öldü, nice masumun ırzı, malı, canı payümâl edildi; bu yüzden savaşlara insanlığın geçici şuur kaybı denilse yeridir. Ne var ki dünya savaşları insanlık için uyarıcı olmadı; daha küçük çaplı savaşlar sürüp gitti. Kitleler, her savaş ilanında başka insanları öldürmek, mallarını yağmalamak, ırzlarını ayak altına almak için daima kendilerince haklı mazeretler üretti ve buna inandılar. Yine bir savaşın ortasında yaşıyoruz; moda tabirle "düşük yoğunluklu" bir savaş bu. Ve bu defa, tarihte çoğunlukla tesadüf edildiği gibi dünyanın yine "Ortadoğu"su zonkluyor. Cehalet tamahla, hırs hülya ile, öldürme içgüdüsü ince hesapla yarış halinde bölgenin asırlık iltihâbını azdırıyor. Görünürdeki sebep 20. yüzyılın ortalarında Filistin"de bir İsrail devletinin kurdurulmuş olması. Görünürdeki sebep; ama tarih bilincine mâlik olanlar İsrailsiz bir Ortadoğu"nun da yüzyıllardan beridir cehaletin keskinleştirdiği bir taassupla kendi etini yediğini biliyorlar.

"İlk taşı en günahsız olan atsın!"

ABD"nin uzun vadeli stratejik hesapları da devreye girince Ortadoğu"nun bütün aktörleri iki yüzlü Janus gibi terör örgütü ile kurtuluş ordusu kimlikleri arasında sıkça gidip gelen maskelerle geziyorlar. Terör kavramı, Ortadoğu için anlamını kaybetti adeta, çünkü bakış açısına göre bölgede her güç kimi zaman terörist, kimi zaman direnme ve savunma hakkını kullanan meşru kuvvetler gibi görünüyor. Cinayetler saldırıları, saldırılar karşı intikam eylemlerini, intihar saldırıları meşru savunma hakkını körüklüyor. Bu kadar hunharca kan dökülen bir mıntıkada artık "ilk günah"ı kimin işlediği unutulup gitti.

Ortadoğu için, "dünyanın en iltihaplı bölgesi" teşhisi koymakta isabet var; başlangıçtan bugüne kadar insanları, birbirinin etini yemeye sevk eden bütün klasik savaş sebepleri bölgede tam tekmil halde hazır bulunuyor: Dini taassup, asabiye hırsı, saldırgan milliyetçilik, mezhep düşmanlığı, jeopolitik çıkarlar ve petrol. Bu kadar çok sayıda fitne sebebi, başka bir yerde bu kadar zengin bir çeşitleme ile bir araya gelmez; bu demektir ki bölgede, dünyanın diğer yerlerinden daha ziyade sağduyuya, hilme, anlayışa, barış azmine ve hoşgörüye ihtiyaç vardır.

Hani, nerede?

Yeryüzünün lanetlileri kim?

Müslümanları 21. yüzyılın zencileri veya lânetlileri yerine koyarak Ortadoğu"da fitneyi harlı tutan Batılı güçleri (Siyonizmi, kapitalizmi, küreselleşme fikriyatını vb.) suçlamak akla gelen en yakın ihtimal; üstelik bu ithamın haksızlığını kimse ileri süremez; ne var ki nefretin nefreti emzirdiği bu mıntıkada Müslümanların artık evlerinin önünü süpürmeleri vakti gelmiştir. Bu kirlenmiş bölgede vaktiyle haklı olmak yetmiyor; her dem haklı olmak ve öyle kalmak lâzım. Eğer Müslümanların medenî, sulhperver, fitnesiz bir dünya tasavvurları varsa (ki var), bu idealin kuvveden fiile çıkarılması gerekiyor; çünkü bu gaye, aynı zamanda dini bir vecibe, dünya ve ukbâyı aynı derecede kapsayan bir görev olarak önümüzde duruyor.

Müslümanların "fıtrat"larına dönmekten başka halâs çâreleri yok; bu fikir dün için ne kadar doğru ise bugün de aynı kuvvette geçerli ve isabetlidir.

AKLINIZDA BULUNSUN

DEVLET VE KUZGUN

Tanıl Bora ve Kemal Can, geçenlerde "1990"lardan 2000"lere MHP" alt başlığını taşıyan önemli bir inceleme (İletişim, İst., 2004, 558 s.) yayınladılar. Siyasi çizgileri itibariyle "dışardan" sayılsalar da gazeteci ve araştırmacı kimlikleriyle MHP vakıasını farklı bir yorumla inceleyen bu çalışma, çok yakın tarihimize ışık tutan, derli toplu bir eser olarak dikkatimi çekti. Kitabı "bir siyasi kültür inşası" niyetiyle de okuyabilirsiniz.


Kaynak (Arşiv)