Düşmana bedava sponsorluk yapmak!..

Geçenlerde bir dostumla karşılaştım, bana mânidar bir soru sordu ve dedi ki, -İki yıl önce, ben siyasi gelişmelerden duyduğum huzursuzluğu dile getirmiş ve yakınmıştım; siz ise merak etmememi, her şeyin daha iyiye doğru gideceğini, ümitsiz olmamamı söylemiştiniz. Sualim şu: Hâlâ iyimser misiniz?

İyimserlikle kötümserlik arasındaki fark, yarıya kadar dolu bir bardağı tarif etmek gibi; kötümser, “yarısı boş” değerlendirmesi yapmakta kendince haklıdır, iyimser için bardağın yarısı doludur ve ümitsizliğe kapılmak için önemli bir sebep yoktur.

Ben hâlâ iyimserim, bardağın yarısı hâlâ dolu ama vakit darlığı yüzünden etraflı cevap veremediğim dostuma şunları da söylemek isterdim:

Mutlak iyimserlik aptallıktır, ölümle, hastalıkla, kazayla, belâyla, çeşitli sıkıntı ve bunalımlarla imtihan edildiğimiz bir dünyada yaşıyoruz; ayrıca yönettiği ülkenin bütün halkını mutlu ve memnun edecek bir siyasi idarenin kimyâsı bugüne kadar bulunamadı. Hazreti Musâ’nın, Allah’ın lutf ü keremiyle Kızıldeniz yarılarak selamete eriştirdiği kavmi bile, taraf-ı İlâhi’den her gün kendilerine gökten “Helvâ ve Selvâ” sofraları indirildiği hâlde, “Nerede bunun soğanı sarmısağı?” diye sızlanarak, aslında insan cinsinin kararsız tabiatını aksettiren bir mesel teşkil etmişlerdi.

Dostum şu noktada haklıdır; iki yıl önce ümitvar olmayı gerektiren daha çok sebep vardı; bugün, bağıra çağıra gelen ve kapıbir komşumuzun hânesine düşen bir fitne yangınının çılgın harâreti ile karşı karşıyayız. Suriye meselesi’nde Türkiye’nin yaklaşımını eleştirmek mümkündür ama insaf ile teslim edelim ki meseledeki dahli de sınırlıdır. Daha evvel yazılıp çizildi, konunun İsrail-İran-ABD boyutunu ihmâl ederek ve bu tabloda Rusya-Çin ekseninin tutumunu hariçte bırakarak değerlendirme yapmak hatalı olur. Suriye krizi öyle bir gidişat gösteriyor ki, belki Esed yönetimi için bile, hataları telafi sadedinde bir dönüş imkânı kalmamış olabilir.

Bu noktada hızlı bir durum tesbiti yapalım: Hükümet, şimdiye kadar Suriye’ye fiilî müdahale yoluyla bulaşmamakla isabetli davranmıştır ve özellikle düşürülen uçak konusunda serinkanlı davrandığını kabul etmeliyiz. Uçak konusu çok önemliydi aslında ve kamuoyu bu konuda hâlâ yeterli bilgiye sahip değildir: Uçağımız, bilinen klasik uçaksavar silahlarından biriyle değil, muhtemelen sinyal bozucu dijital harp tekniklerinden biri yardımıyla düşürüldü ve bu şekilde birileri Türkiye’nin çok serî bir tepki, dolayısıyla Suriye’ye çok sert bir silahlı karşılık vereceğini hesapladı. Türkiye bu hesabı boşa çıkardı ama kaza sonrası sürecinde kamuoyunu bilgilendirmekte bazı iletişim kazalarının yaşanmasına da seyirci kaldı.

Latinlerin dediği gibi “Ağır ağır acele edelim” ve telâşa düşmeden durumu tesbit edelim: İsrail, ABD seçimlerinden önce İran’a büyük bir askerî darbe indirerek bu ülkenin nükleer kapasitesini sıfırlamak istiyor; bu hesaba ABD de dahildir ancak kasım seçimleri, Obama yönetimini ağır davranmaya mecbur bırakıyor. İsrail için bir fiilî durum icat edilerek Türkiye ile İran, Türkiye ile Suriye arasında sıcak çatışma çıkarılması, kendi emellerini gerçekleştirmek için çok elverişli bir ortam hazırlayacaktır.

Bugünlerde, muhtemelen İsrail mahreçli kışkırtıcı haberler, basın organlarımızda yer alıyor ve sayılarının artması beklenir. Buna karşı basın kuruluşlarımızı, haber merkezlerini yöneten ehliyetli gazetecilerin, diğer meslektaşlarını atlatma refleksini kontrol altında tutarak, “Bize bir fâsık, bedavadan haber servis etmiş olabilir; doğru olup olmadığını iyi kontrol edelim” tarzında davranmaları beklenir. Ben şahsen, PKK’nın tırmanış gösteren çılgın eylem yoğunluğunun da aynı odağa bağlanabileceği fikrindeyim. Baskı altındaki Suriye’nin ve gelecek fırtınayı göğüsleme hazırlığındaki İran’ın da bu gibi fitnelerde parmağı bulunma ihtimâlini küçümsemiyorum fakat bu gibi karışık çatışma ihtimallerinde daima şu soruyu sormak gerektiğini düşünüyorum, “Çatışmadan en kârlı çıkan taraf kim olacak?”

Bütün muhtemel cevaplar tek adresi gösteriyor: İsrail. Bölgenin -Hafazanallah!-kanlı bir boğazlaşmaya girmesinin ardından kârlı çıkabilecek tek güç İsrail görünüyor ve yakın dönemde Türk-İsrail ilişkileri çok garip olaylarla dolu bir seyir göstermişti.

Başa dönelim; mutlak iyimserlik aptallık; bazı gelişmeleri önceden engellemek imkânsız; bu ortamda iyi yönetim, yani iyimser kalabilmek için yapılabilecek tek şey, dalganın darbesini azaltıp gücünden yararlanmak olabilir.

Hükümet, zannımca hayli ihtiyatlı davranmaya başladı; bu çerçevede basın kuruluşlarımıza daha çok sorumluluk düşüyor. Haber yapacağım diye düşmanların beşinci kol faaliyetlerine bedava sponsorluk yapmanın âlemi yok.


Kaynak (Arşiv)