Ee, aslanın kuyruğu nerede?

Siyasette birleşme hesapları yapanlar dört işlem aritmetiğini kullanıyorlar; halbuki siyaset aritmetikten ziyade cebir yardımıyla mahiyeti anlaşılabilen bir alan: Bunun parantezi var, çarpanı var, karesi, karekökü, üssü var; özellikle solda birleşmeyi murad edenlerin asla gözden kaçırmaması gereken "ortak bölen" faktörleri var! Yüzde 2,5'la 1,5'u üst üste koysanız normal şartlarda 4 eder; siyasetin cebir hesabında ise bazen yüzde yarım, bazen 1'dir. Eğer topladığınız sayılar "eksi" işaretli ise toplamı da nâkıs olacaktır. Lise öğrencilerinin bildiği şu inceliği, siyasetin kaşalotları bilmez mi?

Elbette bilirler ama onların gözünü karartan başkaca mistik ve romantik faktörler vardır; meselâ, kendilerinde -bütün siyasi yenilgilerini görünmez kılan- birtakım kabiliyet ve imtiyazların bulunduğunu zannederler ve kendilerini Hazreti Mûsa gibi kavimlerinin tabii lideri olarak görürler. Hilkat itibariyle kanaat hissinden mahrum yaratılmışlardır; mağlubiyetlerini "talihin cilvesi" gibi değerlendirip, "nevbet"in kendilerine uğrayacağı zamanı, hırsa dönüşmüş sakat bir sabır hissiyle beklerler. Tevâzularında, bizzat fark etmeleri mümkün olmayan bir sahtelik vardır. Liyakatsizliklerinde tavana vurmak için delicesine didinip dururlar; hasta döşeğinde bile emeklilik fikrini akıllarına getirmez, çıkış çizgisinde bütün adalelerini bir an önce öne fırlamak için gergin tutan bir atlet gibi tetikte dururlar. Herhangi bir dinî inanca veya insan eseri ideolojiye veya daha dar kapsamlı siyasi programlarla samimiyetle bağlı olduklarını gösteren bir emâre vermezler. Her seçimde âdetâ ölür, her seçim arifesinde âdetâ yeniden dirilirler ve bu yüzden ölümsüz olduklarını zannederler. Ölüm, onlar için başkalarını, özellikle rakiplerini bağlayan bir fenomendir; herkes gibi günün birinde öleceklerini bilmek onları sıradanlaştıracaktır; ne pahasına olursa olsun hayata tutunmak şıkkını seçerken aynı zamanda sıradan insanlar gibi ölememek şıkkını da işaretlemiş olduklarını bilmezler. Hırslarını ve -elbette bir başka şeye değil, kendilerine duydukları- inançlarını saracak ambalaj malzemesi seçmekte (meselâ din, meselâ vatanseverlik, meselâ liberal değerler veya çoğulcu demokrasi) müşkülpesent davranmazlar.

Gerçeği doğru dürüst algılayamamak, olguları ancak eğip bükerek kabullenmek konusundaki başarısızlıkları, onların indine meziyettir. Bu yüzden onları birer siyasetçi saymak yerine birer "mistik" olarak kabul etmek daha doğru olur. Onlar kendi rü'yetlerinin, kendi rü'yâlarının, kendi hezeyanlarının mahbesinde yaşarken dışarıya karşı genellikle makûl ve uzlaşmacı bir görüntü verirler. Tedavileri tıbben mümkün değildir; çünkü alîl ve nâkıs olduklarını bilmez, söylense de inanmazlar.

Rasyonalitesi ve demokrasi kültürü yüksek cemiyetlerde bu gibileri normal sağlık taramalarında fark edilerek gözlem ve tedavi altına alınırlar; ama kahramanlara, mûcitlere, şampiyonlara ve kurtarıcılara aç toplumlarda politikanın mistikleri kolayca yaşamalarına (ve tabii hiç ölmemelerine) yetecek kadar oksijen bulur, hatta ülke yönetiminde önemli görevler bile üstlenebilirler. Tarihin böyle ârızaları da vardır.


Hürriyet'in internet nüshasında konuyla ilgili haberin altına yapılan okuyucu yorumlarından birini okurken neredeyse gülmekten yere düşecektim. Bakınız Mehmet Küçükşahin isimli vatandaş, şu siyasi birleşme meselesini benim gibi uzatmadan bir çırpıda nasıl tahlil edivermiş: "Voltran, voltran, voltran... Demirel, Rahşan ve Mesut Yılmaz. Voltran'ın 3 parçası tamam. Geriye bir tek aslanın kuyruğu kaldı. Onu da bulunca voltran'ı tamamlarsınız artık."


Kaynak (Arşiv)