Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

İsmini ve unvanını aklımda tutamadım; galiba bir meslek odası başkanı olacak; Fransa'yı protesto için gazetecileri çağırmış. Kameramanların yarısı makam odasında, bir kısmı makam odasının bulunduğu binanın dışında pencere dibinde beklemekteler.

Diyor ki,

-İşte ben de Fransa'yı kınıyorum; Fransız malı kullanmayın arkadaşlar!..

Sonra, içinde miadı çoktan dolmuş, tüpünden başka iç organı kalmamış hurda televizyonu pencerenin kenarına getirip aşağı fırlatıyor. Son saniye içinde televizyon cihazına odaklanan kamera bize üç önemli gerçeği bağıra çağıra ihtar ediyor. Biir, televizyon Fransız malı filan değil, markası bile sökülmüş (nitekim haber spikeri, âletin muhtemelen Alman markası olduğunu belirtmeyi ihmâl etmiyor). İkii, televizyonun kumanda tablosu yok; sökülüp bir başka televizyonu tamir için kullanılmış. Üüç, bu muhterem sivil toplumcu başkanımızın kırmaya kıyabildiği televizyon o kadar eski ve hurda ki, uzaktan kumanda cihazının henüz yaygınlaşmadığı bir zamanda imal edilmiş.

Şöyle olur değil mi; böyle anlarda başkan sekreterini çağırır; "bulun bir yerden bir eski televizyon kutusu, kıracağım" der; Sekreter ise, "aman başkanım, şöyle kırılmaya layık eli yüzü düzgün bir cihaz için en az elli lirayı gözden çıkarmak lazım ama.." diye mızıklanır. Başkan, Fransa'yı kınamakta kararlıdır, "Anlamam, gidin hurdacıdan, çöplükten bulup elini yüzünü silin, getirin bir şey" diye gürler...

Böyle olmuştur üç aşağı-beş yukarı.

Bu iptidailik, bu seviyesizlik artık canımızı acıtmaya, içimizi kanatmaya başladı; ne zaman bir Avrupa ülkesi ile aramız şekerrenk olsa, hıncımızı ürünlerinden çıkarmaya kalkışıyoruz; tam bir irticâ manzarası! II. Meşrutiyet'in ilk günlerinde İttihatçılar, "Düvel-i muazzama bu güzel hareketimizden ötürü bizi kucaklayıp tebrik edecek" diye beklerken Avusturya'nın Bosna-Hersek'i ilhak ettiklerini görünce yine böyle mosmor kesilmiş ve hınçlarını Avusturya'dan ithal edilen fesleri yere çalarak çıkarmaya kalkışmışlar ve başta fes olmak üzere Avusturya mahreçli mallara ticari boykot başlatmışlardı. Neredeyse bir asırlık hâdise bu; içtimai refleksimiz bir asırdan beri gelişme kaydetmek yerine "tereddî" edip yerinde saymış. Kızınca ya fesimizi yere çalıyoruz ya da hurdacıdan çürük bir televizyon getirtip pencereden atarak artistlik yapıyoruz. Şâyân-ı dikkat husus şu; bu ucuzluk, bütün renkleri aynı hızla kirletiyor. Bu bir asır zarfında kaydettiğimiz onca terakki, yapılan bunca inkılâp, devrim, reform vesaire işe yaramamış.

Bundan kaç sene önceydi tam hatırlamıyorum; batı Anadolu civarlarında (Kütahya, Afyon?) UFO görüldüğü haberleri yayılmıştı ortalığa. Haberciler, uydurma olduğunu bile bile bu tür haberleri görmezden gelemezler; onlar da ara-sıra eğlenmeye hakları olduğunu düşünürler. Bu haberin diğerlerinden farkı, uzaylı gördüğünü iddia eden bir kısım köylülerimizin ilk tepki olmak üzere yerden bir taş alarak uzaylılara (yaratıklara!) atmaları olmuştu. Asparagas haber yaparken meselenin içine, "yerden taş kaparak belâ defetmeye kalkışan köylü" motifini yerleştirmeyi akleden haber editörüne o sene ödül verilmiş midir bilmiyorum ama kesinlikle hak ettiğini söyleyebilirim.

Bir yanda küreselleşme edebiyatı yaparken öte taraftan canının yandığı ilk dakikada bakışlarını tehditkâr bir cevvaliyetle sağa sola çevirerek rakibin alın çatına "ekleştirecek" irice bir taş arayan iptidai millîciliğimizin (ulusalcılık da diyebilirdik ve mânâdan hiçbir şey eksilmezdi!), bir yerlerde hâlâ bir miktar kalmış olması gereken hikmet-i hükûmetimizi ne ölçüde etkilediğini ibretle seyredeceğiz bu günlerde.

Belki de şu anda sağa sola bakıp Fransızlara ekleştirecek şöyle okkalı bir taş arıyordur birileri...