Aziz üstadım, görüyorum; her zamanki gibi çok meşgulsünüz ama benim de size bazı sorularım var. Aslında siz hoca, ben çömez olduğuma göre soruları hep benim sormam gerekiyordu...
Haklısın çekirge evlâdım, haydi sor bakalım soracağını.
Hocam, ulusalcılıkla milliyetçilik arasındaki farkı ben bir türlü anlayamıyorum meselâ?
Turnalar hep yükseklerden uçar ama yuvalarını hep yere, toprağa yaparlar oğlum.
Anlayamadım hocam, yani?..
Yanisi şu oğlum; kabuğunu soymadan karpuzu yiyemezsin; sular alçağa akar. Üzüm üzüme baka baka kararır.
Yine anlamadım ama en iyisi öteki soruya geçeyim; 301. madde üzerinde bir kısım aydınlarımızın bu derece aşırı alınganlık göstermesini neye bağlarsınız?
Müzik bir sessizlik sanatıdır Çekirge; iptidâ sükûnet vardı. Nağmelerin güzelliğini yapan güzel sesler değil sükûttur.
Yine anlamıyorum hocam?
Anlamak, anlamsızlığın çiçeğidir. Yere düşen bir kar tanesini düşün; konacağı yerin anlamı hakkında kar tanesinin düşünmesi, ancak sığ sazlıklarda gezinen bir sazanın şarkı söylemesi kadar mânidardır.
Hocam çok derin şeyler söylüyorsunuz, inşallah ilerde bu sözlerin ne mânâya geldiğini öğrenebilirim. Derinlikten söz açılmışken onu sorayım; derin devlet hakkında ne diyorsunuz üstâdım?
Kalbinde yeşil bir dal bulundurursan oğlum, günün birinde mutlaka şakıyan bir kuş konacaktır omzuna ve unutma ki rüzgâr yoksa dalga da yoktur.
Yani?
Ah çekirge, gülerken göbeği oynamayan adamlardan korkmalısın, çünkü bilgi, kanı soğutan bir tesire sahiptir. Yani demek istiyorum ki, kuyu aslında o kadar derin değil fakat ip kısa...
Bunu biraz anladım galiba; o halde bir vatandaş olarak üzerimize düşen görev nedir hocam?
Mutlu olmak için bir başka günü bekleyen adam, karşı kıyıya geçmek için nehrin çekilmesini bekleyen bir sineğe benzer.
İyi de hocam sinek niye beklesin ki; vız diye uçar gider karşıya...
Bindiğin dalı keseceksen evlâdım, altında aslan olmadığından emin olacaksın; bir entelektüelin asla unutmadığı bir prensiptir bu; sinekler de unutmaz.
Bu cinayet de galiba faili meçhuller dosyasına girecek anlaşılan; asıl sorumlular bulunur mu dersiniz üstâdım?
Dostunun yüzündeki sineği baltayla kovalamaya kalkışan vefâkar arkadaşın hikâyesini duydun mu? O hikâye der ki, fıskiyeden fışkıran su sonunda yere düşecektir!
Anlıyorum... Zaten derler ki hocam, bir kaplanın kuyruğunu asla tutma ama tuttuysan kesinlikle bırakma!
Ne demek şimdi bu çekirge, niçin anlamsız lâflar ediyorsun ki?
Niçin anlamsız olsun hocam, öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.
Ama küçük üzüntüler konuşurlar, büyük dertler ise dilsizdir.
Buna katılırım çünkü, pirincin içinde siyah taşlardan değil, beyaz olanlardan korkmak lâzımdır hocam!
Bakıyorum bu sohbet seni pek sardı çekirge; artık keselim, işlerin seni bekliyor...
Ama hocam hiçbir soruma doğru dürüst cevap vermediniz ki?
Bilgece cevap almak isteyenler akıllıca soru sorarlar çekirge; beni böyle lüzumsuz ve boş şeylerle meşgul ettiğin için sana iyi bir ceza vermem gerekiyor. Sana ceza olarak Cumhurbaşkanı'nın yedi yıl boyunca yaptığı bütün basın açıklamalarını ezberleme ödevini veriyorum.
Hocaaam!..