Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Artık mâkul AKP’lilerin de kabul etmek zorunda kaldığı bir gerçekle yüz yüzeyiz: Türkiye’nin en ciddi problemleri sıralamasında Sayın Erdoğan, son iki yılda yaptığı şaşırtıcı hamlelerle ilk sıraya oturmayı başardı.

Erdoğan’ın, ülkesine değil ama partisine yaptığı son büyük hayır, Gezi eylemleri esnasında halkı kutuplaştırarak AKP’yi gerçek bir siyasî parti haline getirmesi oldu. Seçmen, bir hayat-memat meselesi karşısında bulunduğuna inandırılarak partisi etrafında kenetlendi ve ona sahip çıkma iradesi gösterdi. Bana göre Gezi sonrasında AKP, artık Erdoğan olmadan da ayakta durabilecek, hatta kendi dinamikleriyle iktidarın en büyük adayı olma üstünlüğünü koruyabilecek duruma gelmişti. Gezi’den sonra Erdoğan yönetiminde AKP’nin kazandığı iki mühim seçim başarısı bir Pirus zaferiydi; rakiplerini yenmesine rağmen kendisini de perişan eden bir zafer!

Kartaca’nın efsânevî lideri Anibal’e, maiyetindeki generallerden biri şöyle demiş bir gün, “Rakiplerini yeniyorsun ama kazanmayı bilmiyorsun!” Erdoğan da öyle; rakiplerini yendi ama kazanamadı. Onda zafer kazanmış birinin itminânını değil, endişe içinde gergin ve rahatsız birinin asabiyetini görüyoruz. İşte o yüzden maddî plânda hemen her şeye sahip olmuşken kapıldığı meşrûiyet anaforunda kaybolup gitmemek için ülkesine ve partisine zarar vermekten kaçınamayan bir lider durumunda.

Bir an için Erdoğan’ın kendini emekliye sevk ettiğini ve izzet ü ikbâl ile siyâset sahnesinin dışına çekildiğini düşününüz: Ekonomi yönetimi paniğe kapılır mı, yoksa kamu maliyesi ilminin gereklerini yerine getirmekte kendini daha rahat mı hisseder? Cevap hanesi takdirinize açık...

Dışişleri’ni ele alalım: Erdoğan’ın şahsî angajmanı yüzünden Türkiye’nin milletlerarası camiada “itilmüş-kakulmuş” muamelesinden daha geriye düşmesi söz konusu olabilir mi; yoksa Hariciye’nin eli güçlenir, daha dengeli ve prestijli bir dış siyaset izlemek konusunda zengin seçeneklere kavuşur mu? Takdir yine sizin?

Kürt meselesi’ne gelelim; hani birkaç gün evvel, “Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok. Bir Kürt olarak senin neyin eksik?” diye başta Kürtler olmak üzere herkesi ters köşeye yatırdığı Kürt meselesi... Vaktiyle müzakerelere başlamak yolunda gösterdiği siyasî cesareti bugün, oy uğruna meseleyi sürüncemeye sokarak harcayan Erdoğan, partisini de artık güvenilmez bir muhatap durumuna düşürdü. Erdoğan’sız bir siyasi iklimde çözümün daha onurlu ve pratik bir istikamete yöneleceğinden şahsen şüphe etmiyorum.

İç barışa gelelim; komşuların birbirine yan gözle bakmaya başladığı, akrabaların küsüştüğü, kırk yıllık arkadaşların zehirlendiği iç barışı eski haline getirebilmek için ne lâzım? Erdoğan halkın yarısını diğer kısmına düşman gibi göstererek iktidarda tutunmayı başardı ama tutunduğu yerde artık kendisi bile rahat değil. Onsuz bir siyasî iklimin iç barışı süratle onaracağına şüphe yok.

Ve en önemlisi, Erdoğan’sız bir AKP’yi tasavvur etmek. Kimse bugünlerde AKP yönetiminin yerinde olmak istemez. Hükümeti ve parti yönetimini bir an bile rahat bırakmayan, kendisinden bağımsız karar alabilmesine imkân bırakmayan ve artık stand-up tadını veren yevmî konuşmalarıyla partisini her gün açığa düşüren Erdoğan, kendini emekliye ayırdığında bu gelişmeye en çok AKP’liler memnun olacaktır.

Evet, Kürt meselesi yok, pahalılık, işsizlik, diplomatik ‘değerli’ yalnızlık filan da yok ama şu noktada herkes müttefik: Türkiye’nin bir Erdoğan meselesi var ve Erdoğan kendini emekliye ayırmadan Türkiye’nin tabii dengelerine kavuşması mümkün olmayacak.