Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Sen seans saatini kurmadan ben fikrimi açık açık söyleyim doktor, psikiyatriyi ciddiye alan biri değilim, haa diyeceksin ki, o zaman burada ne işin var?

Vallahi aslında söylediğim her şeyi, sanki ilk defa duyuyormuşçasına dinliyormuş gibi görünmene bayılıyorum. Eveet, ücret tuzlu ama değer azizim, bir de sen dene istersen. Hele -şimdi olduğu gibi- söylediğim bazı şeyleri büyük bir hikmetmiş gibi defterine alelacele not etmene bayılıyorum. Laf aramızda iki misli istesen yine ödeyecektim ha!<!--more-->

Neyse, Almanlar, zeit ist geld derler, konuya geçelim. Hafta sonu bir kısım kültürel alışveriş için Beşiktaş'a geçtim, iskelenin arkasındaki parkta bir kalabalık, şamata, müzik sesleri, kırmızı bayraklar filan. Kulak verdim, Onuncu Yıl Marşı çalınıyor. Yahu nedir, n'oluyor, Ergenekoncular eylem mi koyuyorlar diye yürüdüm. Şişirme balondan bir ufak sahne koymuşlar, gençler sahnede bağlama çalıp Anadolu rakçısı ağzıyla devrimci türküler okuyorlar fakat vaziyet garip. Sahne önüne bir sürü kamera yığılmış. Yahu dedim, yanlışlıkla Evropa'ya gelmiş olmayayım; çünkü bu kadar kameranın bir sanat hadisesiyle ilgilenmesi oralara mahsus garâbetdendir; sonra bi baktım, hakikaten Evropa'ya gelmişim, burası Beşiktaş. Resmen Evropa yakası. Bu arada sahnedeki sakallı çocuk öyle bir şiddetle vuruyor ki bağlamanın döşüne, yahu yazıktır bağlamaya, türkünün sonunu getiremez bu gidişle derken türkü bitti neyse ki. Kameralar hareketlendi, sahnenin önü boşalmaya başladı. Baktım, birini takip ediyor kameracı arkadaşlar. Kimdir yahu bu şahsiyet diye bir yekindim, baktım bizim Deniz Baykal. Kırmızı bayraklar da CHP bayrağı, uzaktan seçilmiyor tabii ayyıldızla altı ok. Ah ah, eskiden öyleydi meselâ, ne güzeldi! Uzatmayayım sevgili doktorcuğum, küçük meydandaki kalabalığın -hilâfsız söylüyorum-, yüzden doksanı Deniz Bey'in peşi sıra yürüyüp konserci çocukları kaldırım çalgıcısı gibi o köşecikte öksüz bırakıverdiler ve fekat gariptir türkü söyleyen kirli sakallı delikanlı da kayboldu ortalıktan. Sahnede vokal yapan ince uzun, esmer bir kızcağız bir şarkı okumaya başladı, ara sıra detone oluyor fakat canlı performansta o kadar olur diyerek iyimser bir sanatsever saygısıyla şarkıyı sonuna kadar dinledim. Diyeceksin ki, ne olmuş, ne var yani? Yav doktor, bu memleketin en hâlis Evropa yakasında bile sanata bu kadar lâkaydî gösterilirse öteki tarafları var sen hesap et. Canım sıkıldı. Kendimi konserci çocukların yerine koydum; şimdi bunların her biri kendine göre bir Erkin Koray, bir Sezen Aksu, bir Ahmet Kaya filan olmayı kurarken beri yandan da gündelik ekmeğini de çıkarmaya çalışmakta fakat durum ümitsiz. Kavalı müzisyen çocuklar çalıyor, kalabalığı ise Deniz Bey arkasına takmış sürüklüyor. Ters iş yani. Ha, bu esnada ömr-ü hayatımda Deniz Bey'e yaklaşma rekorumu da egale ettim çok şükür, büyük mazhariyettir; eski rekorum 15 metreydi, bu defa beş-altı metreye kadar indirmiş oldum. Bir ara o kadar net bir görüntü oluştu ki, Deniz Bey'in kırışıksız, gergin fakat fevkalade mütebessim ve parlak yüz hatlarını bile fark edebilim. E, ne de olsa mahalli seçimlerin eli kulağında. Bakım, onarım, tâdilat, hâsılı vizyon tazeleme zamanıdır. Efendime söyleyim, ertesi gün gazetelere, tevelere baktım; a, bir satır bile bahsedilmemiş bu önemli faaliyetten. O yok fakat konunun başka bir yönü ile ilgili haberler mebzûl. DSP Genel Başkanı Zeki Bey'le Deniz Bey bir yere konuşmacı olarak davet edilmişler. Deniz Bey konuşmasını bitirip, sosyal demokrat arkadaşını da dinleme nezaketini göstermeden, "terim kurumadan gitsem iyi olur, trafiğe takılmayalım" diye salondan çıkınca, aynen benim şahit olduğum şeye benzer şekilde bilcümle teve kameraları Deniz Bey'in peşine takılıp salondan hurûc edicek Zeki Bey köpürmüş, demiş ki, öteki teveleri anladık fakat ey Anadolu Ajansı'nın kamerası, sen nereye gidiyorsun, sen devlet kurumusun filan! Bu durum bana bildiğim bir fıkrayı hatırlattı fakat şimdi çıkaramadım, her neyse gazeteler, küplere bindi diye yazıyorlar. Haksız mı şimdi Zeki Bey doktorcuğum, yerden göğe haklı. Bir dakika da geçtik öyle mi, eyvallah! Ben gideyim şimdi, tarifeyi artırma ha, seni Tabibler Birliği'ne şikâyet ederim doktorcuğum; şaka, şaka... Hadi baay!