Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bugün ülkemizde olup biten hadiseler karşısında açılan saflardan herhangi birinde yer almak sizi fikri tatminsizlik ve burukluğa sürüklüyorsa, aynı şeyleri düşünüyoruz demektir. Bayram sohbetinde bir kadim dostum bu durumu "pozisyonsuzluk" olarak nitelendirdi. Frenkçe-Türkçe kırması olsa da bu tabiri sevdim; çünkü halimizi tek kelimeyle ihata ediyordu.

Kimse "yoğurdum kara" demiyor; ben de pozisyonsuzluğun, şu anda olup biten hadiseler karşısında en doğru tavır olduğunu düşünüyorum. Pozisyonsuzluk elbette ahlaki açıdan hiçbir değer taşımayan mutlak tarafsızlık veya kimseye bulaşmama gibi bir "cebanet" tavrı değil; bil'akış bize göre doğru olan tutumun, memleket gündeminde bir alternatif olmak ciddiyetine kavuşamamasından duyduğumuz kederden ibarettir. Pozisyonsuzluk haline kısaca "partisizlik" demek de mümkün; görüşlerimizi memleket gündemine getirebilen bir partimiz olsaydı elbette pozisyonsuz kalmazdık. Siyasi tahminlerimde genellikle yanılırım ama öyle sanıyorum ki bugün Türkiye'nin en mühim fikri meselesi pozisyonsuzluktur ve asla küçümsenmemesi gereken mühim bir topluluk, memleket gündemini işgal eden ve kirleten göstermelik horoz dövüşlerinden dolayı pozisyonsuz kaldığını öfkeyle, acıyla hissetmektedir.

Yine "iki arada bir deredeyiz" anlayacağınız; aksama kadar kimin nereye kadar doğru konuştuğunu, kimin nereden sonra saçmaladığını tefrik edip ayıklama gayretinden yorgun düşüyoruz. Kendi içtihadımızca bir araya getirmeye çalıştığımız çeyrek ve yarım doğrulardan yola çıkarak gündelik bir hareket tarzı inşa etmeye çalışmanın eziyeti katlanır gibi değil; doğruları teşhis edip alkışlamak nispeten kolay da, yanlışları tefrik etmeye kalkıştığımız zaman pozisyonsuzluğa düşmekten kurtulamıyorsunuz. Mevcut cepheler sizden tam destek ve mutlak itaat bekliyor; karar inşa etme sürecine iştirak etmemizi beklemediği gibi, herhangi bir noktada fikir vermeye kalkışmanızı da hoş karşılamıyor. Anadolu'da "kabala" diye bir tabir vardır, detay üzerinde durmadan toptan alışverişi anlatmak için kullanılır; günümüzde insanlar için pozisyon imal eden güç odakları da işte böyle "kabala" davranmayı tercih ediyorlar; ayrıntıları bilerek ihmal ediyorlar; ayrıntıları, yani insanı...

Memleketin şu gününde bir insanın kendisini hükümetten, "cihet-i askeri"den ve muhalefetten yana tavır almaya isteksiz hissetmesi nasıl zor anlaşılır bir "pozisyonsuzluk" ise biz de o haldeyiz; bu üç güç odağından da zaman zaman haklı ve makul sözler yükseliyor; tasvip ediyoruz, tersi ile karşılaştığımızda burukluğa kapılıyoruz. İşin müşkülü şurda ki mevcut güç mihrakları sonuna kadar makul ve haklı pozisyonlarda sebat etmemeyi meslek edinmiş görünüyorlar. Öyle olunca şairin dediği muamma ile karşı karşıya geliyoruz; batıl, suret-i hakdan zuhur ettiğinde onun butlanını teşhis etmek, lakin hakkı da nereden zuhur ederse etsin, çıkış yerine aldırmaksızın kabulde gecikmemek. Böyle bir titizlik bizim fikir hayatımızda şu neticeyi doğuruyor; kısa zamanda etrafınızın tenhalaştığını, sizi anlayan ve sizinle aynı prensipleri paylaşan birkaç yakın dosttan başka yakınlarınızda kimsenin kalmadığını fark ediyorsunuz. Bu bedele mukabil kazancınız bence daha muazzez ve kıymetlidir; fikri içtihadında hür olmak, akıl cevherinin gönlünü incitmemek ve Allah'tan gayri hiçbir mercie medyun-i şükran olmamak. Hürriyet ve akıl nimetiyle fikri içtihadda bulunurken daima göz önünde tutma gerektiğine inandığımız iki sabite var: Evvela Allah'ın rızasına uygun hareket etmek ve onu incitecek hal ve hareketlerden kaçınmak; saniyen Türkiye! Sadece Türkiye; ucuz vatanseverlik edebiyatına düşmemeğe itina göstererek söyleyebiliriz ki Türkiye üzerinde titizlik göstermek ve dünya coğrafyası üzerinde kaderin bize takdir ettiği bu coğrafyaya her şeyimize merbut bulunmak, bizim belki de tek irrasyonel yanımızı teşkil ediyor. Bu pozisyonu kısaca tarif etmek gerekirse şöyle söyleyebiliriz:

Evvel Allah, sonra Türkiye!

Siz de şu olup bitenler karşısında kendini siyasi ıskalanın neresine yerleştireceğini bilemeyenlerden iseniz, hiç değilse, merhum Namık Kemal Bey'in tabiriyle "Hüzn-i umumi"de beraberiz demektir. Belki de biz bir ömür boyunca hiçbir siyasi partinin asla ehlileştiremeyeceği, tatmin edemeyeceği ve yatıştıramayacağı "ebedi ve ezeli huysuzlar" zümresindeniz. Bu huysuz tabiatla nam u nisanemizin Türkiye gündemine yazılıp birilerince kaale alınması muhal gibi görünse de gam yemeyiz. Bizim hasyetiyle yüreğimizi titreten ve her şeyden evvel kaale almamız gereken bir "hesap günü"müz vardır ki, bugün almamız gereken pozisyonun doğruluğu ve eğriliği ancak o mukadder gün için bir mana ifade eder.