Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Türkiye'yi tıknefes edip gündemi karartan acil problemleri, bir kağıt parçasına alt alta sıraladıktan sonra bunlard an kaçının "nesep itibariyle sahih" olduğunu sakin kafayla düşünelim; toplum hayatında sahih bir karşılığı olan krizle karşılaşmak ve krizi aşmak için harekete geçmek sağlık alametidir; ıstırabımız krizle karşılaşmak ve onun ağırlığı altında ezilmekten ibaret değil; sahte krizlerle boğuşup aslında maddi sebebi ve karşılığı olmayan spazmlara uğramak Türkiye'nin en büyük problemi. Zihni bir illet bu! Sahtesiyle uğraşmak bünyeyi o kadar yoruyor ve tahrip ediyor ki, gerçeğine ayıracak zaman ve enerjimiz kalmıyor. Artık kesinlikle eminim; Türkiye, başta üretim azlığı, enerji darboğazı, işsizlik, enflasyon, Güneydoğu meselesi, eğitim işlerinin tanzimi gibi pek gündeme gelmeyen "ufak-tefek" meselelerini salim kafayla azami iki yıl içinde kolaylıkla çözecek bilgi ve enerjiye sahiptir. Ne var ki bizim öncelikle halletmemiz gereken "daha acil" problemlerimiz hiç bitmiyor. Mesela Cumhuriyet idaresini tesis edeli üç çeyrek asrı geçmesine rağmen "rejim tehlikede" paranoyasından hala kurtulabilmiş değiliz. Bu mantık doğrultusundan bakıldığında rejim tehlikede iken denk bütçe yapmanın veya kaynakları doğru hedefler için kullanma titizliğinin gereği olmaz elbette. Zelzele korkusunun yaygınlaştığı bir yerde kimse duvarlarını badana etmeye, çatıyı aktarmaya, mutfak penceresinin kırık camını onarmaya yanaşmaz. "Yahu zelzele olacak vehmiyle yetmiş beş senedir çadırda yatıp kalkıyoruz, artık yetmedi mi?" şikayetiyle "sahih problemler"e dönüş arzusu gösterenler en hafifinden "mızıkçılık"la suçlanır oldu. Zelzele olacak vehmiyle yaşamak bize gerçek problemlerimizi unutturdu; olağanüstü hal rejimiyle yaşamak adetten oldu. Bu üç çeyrek yüzyılın bütçelerine hakim olan genel anlayış, "şu kritik zamanda uğraştığın şeye bak" suçlamasının yarattığı terörle asıl meseleleri bilinmeyen geleceğe (en azından torunlarımıza) ertelemekten ibaret kaldı. Orta halli bir mahalle bakkalının kendi hesabı hakkında gösterdiği feraseti, devlet kendi bütçe hesabında göstermedi. Açık bütçeyi kaide, enflasyonu müessese, borçlanmayı mutad hale getirdik. "Türk milleti herkesi döver" cinsinden ucuz dayılıklara tevessül etmeden söylüyorum; bu millet, sadece bünyevi ve tabii krizlere muhatap olmak şansını bulabilseydi, elbette bu krizleri aşacak feraseti bir araya getirebilirdi.

Yılın sekiz ayını "temel eğitim" patırtısı ile geçirdik; ama eğitim hayatında kalite artışından henüz eser görünmüyor; çünkü esas gaye kalite artışı değildi. Öyle anlaşılıyor ki önümüzdeki ayları da "irticayı önleme kanun tasarısı" hakkında didişmekle geçireceğiz. Arada sırada Susurluk garnitürü ile gündemin biteviyeliği yelpazelenecek; durgun zamanlarda türban meselesi hortlatılacak; Yunanistan, Ermenistan veya Rusya ile gerilimin tırmandığı dönemler gelecek. Siyasi dedikodular, başkanlık sistemi, loto çılgınlığı, vergi mevzuatının ıslahı ile avunacağız bir zaman. Laf kıtlığı çektiğimizde mahut "toprak reformu" ısıtılıp önümüze getirilecek. Bu esnada "artık deprem olmaz galiba; olsa da gerekli tedbiri alırız; çadırları söküp eve taşınalım; yerleşik düzene geçelim, çatıyı aktaralım, kırık camları taktıralım, sıva, boya, badana yaptıralım; sakin kafayla oturup hesabımızı kitabımızı tanzim edelim" yollu aklıselim teklifleri yine münafıklıkla bir tutulacak, "rejim tehlikede iken bahsettiğin şeye bak; bu esnada hesabın-kitabın lafı mı olur; önce rejimi düşmanlardan temizleyelim (yani zelzele tehlikesi geçsin)" kabilinden azarlarla bastırılacak.

Allah ömür versin, halen yaşayan eski siyasi liderlerden birisi, artık hayatta olmayan bir liderin partisini tarif ederken "deprem çadırı gibi" benzetmesini kullanmıştı; doğrusu müthiş nükte; ama o siyasi partiden ziyade bizim devlete daha çok yaraşan bir teşbih. Nadir fasılalar dışında yetmiş beş senedir bu devlet, her an vukuu muhtemel bir zelzele tehlikesi göz önünde tutularak idare ediliyor. Devletin gizli efendileri yerleşik düzene geçmeye, gündelik hayatı stabilize etmeye, devletin hesabını-kitabını ciddi surette ele almaya hala istekli görünmüyorlar.

İsterseniz duruma bir de şu açıdan bakmayı deneyelim; Türkiye'nin gündemini tıknefes eden şu problemlerin mucizevi bir şekilde bir saatte çözümlendiğini kabul ediniz; elde edeceğimiz sonuç, Türkiye'nin geçen seneki halidir. Ben "gericilik" ve "gerileme" diye işte buna derim. Evet, Türkiye'de hakikaten gericiler var ve gericilik büyük tehlike teşkil ediyor; dram odur ki "gericiler" dediğimiz o menfur kitleyi artık "malum" adresinde bulamaz olduk; bu vahim adres değişikliğinden rejimin hala haberi yok.

Ey gericiler, nerede iseniz öksürün ki yerinizi bilelim; çadırda kış geçirmekten iflahımız kesildi!