Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Mayıstaki cumhurbaşkanlığı seçimlerini artık bir başka nokta-i nazardan merak ve heyecanla bekliyoruz; hatta bu yeni nokta-i nazar o kadar ilginç ve aydınlık sonuçlar vadediyor ki, kimin cumhurbaşkanı olacağı veya olamayacağı konusu bile daha şimdiden pörsüdü sayılır.Fantezi şu:

A.N.Sezer devlet başkanlığından ayrıldıktan sonra, bir kısım gazetelere göre- solu toparlamak için harekete geçiyor; Ankara'da karargâh haline getirdiği apartman dairesi, yoğun bir ziyaretçi trafiğine sahne oluyor. Yeni bir parti mi kurulsun, mevcut partilerden biriyle mi mutabık kalınsın, yoksa amiral gemisi mevkiindeki CHP'ye mi tevessül edilsin tartışmaları yaşanıyor. Bu trafikte matbuatımızın "âkıl" sol kalemşörleri, eski tâbirle "müdîr" mevkiinde rol oynuyorlar ve Sayın Sezer'e gerektiğinde -benim tahminime göre günde birkaç defa- yörünge düzeltici telkin ve tavsiyelerde (ayar) bulunuyorlar. Aradan bir hafta, on gün geçtikten sonra Sayın Sezer'in kafası karışmaya başlıyor. Türkiye'nin onuncu sâbık cumhurbaşkanı olmak sıfatıyla henüz popülaritesi yerindedir fakat, devlet başkanlığı süresi içinde ulusalcı takımı indinde çok takdir edilen hukukçu-bürokrat kafa yapısına pek uymayan gelişme ve dedikodulardan tedirgin olmaya başlamıştır. Özellikle sol cephenin CHP kanadından gelen haberleri bir dala kondurmakta büyük müşkilat çekiyor. Onun beklentisi Deniz Baykal'ın bilmem kaçıncı olağanüstü bir CHP kurultayı toplayarak izzet ü ikbâl ile genel başkanlık koltuğundan kalkması ve Sayın Sezer'in, solu toparlayıcı en muteber ve saygıdeğer bir isim olarak bu koltuğa lâyık görülmesidir fakat o günlerde Deniz Baykal'ın ve CHP kurmaylarının gerçekte tam olarak ne istediklerine anlam vermekte zorlanıyor. Neticede kendisine CHP içinde biçilen rolün, vaktiyle bir 'İlahiyat Profesörü'ne atfedilen fonksiyonla üç aşağı beş yukarı aynı pozisyon olduğunu fark edebiliyor. CHP kurmayları telmihen Sayın Sezer'e diyorlar ki, "siz, değerli bir hukukçu, yılmaz bir aydınlanmacı, saygıdeğer bir Atatürkçüsünüz fakat siyasi tecrübeniz -yedi yıl devlet başkanlığı yapmış olmanıza rağmen- henüz tıfl-ı ebcedhan mertebesindedir. Sizi bu "deneyimsizliğinizle" solun amiral gemisinin kaptanlığına getirmek, sefere çıkarken geminin dibine iri bir delik açmaktan farksız olur. Siz, engin deneyiminiz ve saygıdeğer kişiliğinizle bir sembol isim olarak kurmay heyetimizde yer alınız, mitinglerde boy gösteriniz; gemi azıya almış giden sağcı partilere haddini bildiriniz ama genel başkanlık için henüz çok erken vs. vs..."

Böyle bir role Sezer rıza gösterebilir mi? Apple şirketinin kurucusu Steven Jobs'un dediği gibi, "donanmada kaptan olmaktansa denizde korsan olmak yeğdir" deyip kendi partisini kurmaya kalkışsa, bu teşebbüsün bilcümle emeklilik ikramiyelerini sıfıra müncer kılmaktan gayrı netice vermeyeceği açıktır. Sair küsurat partilerinde sıra neferi olmayı kendine uygun bulmayacağına göre Sayın Sezer'in sol politikanın kıta sahanlığında sismik sondajlarda bulunması nasıl bir finalle neticelenebilir ki?

"Neler ister bu gönül, söylesem şikâyet olur" demiş şair; benim gönlümde yatan aslan, Sayın Sezer'in CHP'nin başına geçmesi, o mümkün olmazsa (ki, balığın kavağa çıkması daha elverişli bir ihtimâldir), kendi partisini kurarak değerli fikir ve mütalaalarını halka arz etmesidir; böylece laik ve demokrat halkımız, Sayın Sezer'in görevi boyunca siyasi iktidarlara karşı tek başına yürüttüğü laik ve aydınlanmacı hukuk muhalefetine ne kadar muhtaç bulunduğumuzu anlayacak ve 1950'de DP'nin kazandığı seçim başarısını bile kıskandıracak bir teveccühle Türk tipi çağdaşlaşmayı altından zafer çelenkleriyle süsleyecektir.

Ve şair diyor ki: Zehî hayâl-i muhâl, zehî tasavvur-ı bâtıl!

...

Okuyuculara önemli not: Bir aydan beri tamamen benden kaynaklanan teknik sebeplerle okuyucu mektuplarına cevap veremiyorum. Herkesten özür dilerim. ATA.