Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bazen böyle olur; kalabalık bir yerden, bir sokaktan, bir bahçe kıyısından geçerken belli belirsiz bir koku alınca hâfızanız sizi daha önce yaşadığınız ama tam hatırlayamadığınız bir yere, bir şeye götürür; "neydi bu Yarabbi, nereden hatırlıyorum" diye takılır kalırsınız.

Az sonra ayrıntılarını takdim edeceğim haber beni aldı çocukluğuma götürdü: "Akşam olmasın, güneş batmasın, ailelerimiz bizi hiç hatırlamasın, şu top oynama zevki ebediyyen bitmesin!" diye dua ettiğimiz, gamsız, tasasız, sıcak ve ebrûlî yaz akşamlarına...

Sabahları kalkınca her eklemi ayrı ayrı sızlayan bedenimi yeni bir güne hazırlamak için ayrıca istirahat etmek gerektiğini düşününce, hilâfsız sabahtan akşama kadar top peşinde sürttüğümüz çocukluk günlerinde o kadar enerjiyi nasıl bulabildiğimize hayretleniyorum şimdi.

Top peşinde sürtmek deyince gözünüzde büyütmemenizi istirham ederim; akranlarım hatırlayacaktır, o günlerde top oynamak için hiçbir şeye ihtiyacımız yoktu, zaten hiçbir şeyimiz de yoktu; ne top, ne eşofman, ne şort, ne futbol ayakkabısı, ne tozluk, ne forma, ne saha, ne kale direği, ne hakem...

Ve en fenası şöyle ağız tadıyla top oynamak için iznimiz bile yoktu; ailelerimiz top oynamamızı istemez fakat galiba başka eğlencemiz olmadığını farkettikleri için biraz görmezden gelirlerdi.

Hiçbir şey yoktu derken abartmışım; biz vardık, biz çocuklar vardı; serde çocukluk vardı; bir de bitip tükenmek bilmeyen, kaynağı belirsiz bir enerji. Çeyrek yarım ekmek, yarım domates ve musluk suyuyla yarım gün durmadan çalışabilen bir makine düşünebilir misiniz?

Neyse, günün birinde ailelerimizi ne kadar acındırmış, ne kadar canından bezdirmiş olmalıyız ki, beş-altı kişilik mahalle takımımızın her bir ferdi o günün sabahı birer eski kollu fanile; birer tane de Sümerbank patiskasından biçilmiş uyduruktan uzun bacaklı don ile "çayırlık"ta bir araya geldik.

"Çayırlık" dediğim yerde çayır filan yok; tümsekli çukurlu, siz bilemediniz elli metrekarelik bir bahçe arası, daha doğrusu metrûk arsa.

Kazan diye dibi delinmek üzere eski bir çinko çamaşır leğeni ele geçirmişiz; ateş yakmak bedava. Boya ise Attarlardan; rengini unutmuyorum: Fanileleri sarıya, donları yeşile boyamış, daha doğrusu boyayamamıştık; alaca bulaca bir şey.

Ertesi gün artık patiska parçalarından numara kesip sarıya boyanmış fanilaların sırtına diktirdikten sonra vaktiyle ürpertici bir cinayete sahne olduğu için "Kanlıbahçe" adı verilen daha büyükçe bir arsada, ilk ciddi maçımıza çıktık. Bizler henüz oniki-onbeş yaşları arasında, bacakları şort bolluğundan altta oklava gibi duran fakat futbola fevkalade meraklı bir avuç çocuğuz; rakibimiz ise gün aşırı traş olan, iri yarı, neredeyse asker kaçağı durumuna gelmiş abiler!

Uzatmayalım; abiler o gün bizi fena yendi; yeni formamızın fiyakası, Kanlıbahçe'nin tozlarına bulandı, gururumuz kırıldı.

Zaten topa kafa vurma fırsatı bulabildiğimizde başımız yarılmış gibi oluyorduk; kuvvetler denk değildi vesaire vesaire...


Kaç yediğimizi bilmiyorum ama yaşadığımız devir, istatistik ve gözlem çağı. İşte Türkiye Bayanlar Futbol Ligi A grubunda mücadele eden Lüleburgaz Düvenciler Lisesi Futbol takımının yaptığı maç sayısı ve topladığı puan miktarı kayıtlara şu şekilde geçmiş bulunuyor.


Arzedeyim efendim:

Sekiz maç yapmışlar: Sıfır puan çekmişler. Mâlum tâbirle "rakib ağları" beş kere havalandırmış, buna mukabil sekiz maçta 153 adet gol yemişler.

Yanlış okumadınız; yazıyla arzediyorum: Yüz elli üç gol.

Sekiz maç toplam 720 dakika eder; yani her dört dakikada bir gol yemiş Düvenciler Lisesi Kız futbol takımı. Maç başına ortalaması 20 gole geliyor. En az yedikleri maçta on, rekor kırdıkları maçta tam 33 gol görmüşler ağlarında.

Bilmiyorum futbol tarihinde 33'lük başka maç var mıdır? Doksan dakikada 33 gol yemenin zor olduğunu zannetmiyorum ama atmak enikonu marifet ister. Öyle ya, siz gol attıktan sonra rakip takım (Düvenciler Lisesi'nin futbolcu kızları, darılmaca yok ama) topu kaleden çıkaracak; bezgin ve yorgun bir yürüyüşle orta sahaya getirip santra noktasına koyup topu oyuna sokacaklar. Top kendi ekseni etrafında ilk turunu tamamladıktan sonra oyuna girmiş sayılacak. Haydi geri pas yaptılar diyelim, rakip takımın forvetleri koşup pres yaparak o topu kazanacaklar, sonra en az bir pas yapıp kaleye yönelecek ve gol vuruşu yapacaklar...

Bu kadar şeyi 2,5 dakikaya sığdırmak vallahi hüner ister; bu bakımdan 33'lük maçta Düvenciler'i yenen Zeytinburnuspor kız futbol takımını da ayrıca kutlamak isterim.


Bu sezon ilk defa Bayanlar Futbol Ligi'ne katılan Düvenciler Lisesispor, deplasmanlı olarak oynanan 8 maçta şu sonuçları almış: İstanbul Ümraniye Mevlana Lisesi'ne 10-0 ve 16-1, Sakarya Güneşspor'a 19-0 ve 14-0, Kartalspor'a 22-1 ve 20-0, Zeytinburnuspor'a 33-0 ve 19-4.

Sezon bittikten sonra bir durum değerlendirmesi yapan Düvenciler Lisesispor'un teknik sorumlusu Nihat Güder, "Türkiye Bayanlar Futbol Ligi'ne ilk kez katıldık. Bu lige katılmak da bizim için onurdur. `Şampiyon olacağız' diye lige katılmadık. Bizim amacımız kızlarımıza futbolu aşılamak ve onların spor yapmasını sağlamaktı. Maçlarımızda tecrübesizliğimizin kurbanı olduk. Bu sezonu böyle kapattık. Gelecek sezon için kadromuza daha tecrübeli sporcular katarak, mücadelemize devam edeceğiz." demiş.


Nihat Hocamızı bu olgun ve sportmen yaklaşımından ötürü kutlayıp, maç başına ortalama 20 gol yiyen genç kızlarımızı, centilmence mücadelelerinden ötürü tebrik ettikten sonra sadede geliyoruz: Tarih her zaman galipleri yazmaz; mağlupları unutulmazlaştırdığı da olur!