Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Zihni melekeleri ve herkese lazım olan miktarda mantık araçlarını kullanarak Fenerbahçe'de olup bitenleri anlamak, biraz da Türkiye'de olup bitenleri anlamak demektir; her iki örnekte de müracaat ettiğiniz araçlar, size, merak ettiğiniz olgunun tabiatını anlamakta ihanet edecektir. Fenerbahçe, Türkiye'ye benzer; ikisi de varlık içinde yokluğun zebunudur, ikisi de kötü yönetimden bizardır, ikisi de kısa vadeli başarılar uğruna sabırsız davranarak gerçek başarı şanslarını daima meçhul bir geleceğe ertelemekten vazgeçemezler.

Fenerbahçe'de işler yine iyiye gitmiyor; Fener taraftarı yine öfke küpü. Fenerbahçeliler, yıllardır olduğu gibi bu sene de işlerin hemen düzelivermesini ve önümüzdeki sezon bütün kupaların yine Fener müzesine gitmesi için gerekenin yapılmasını istiyorlar. Fenerbahçeliler ligi, birincilikten başka bir dereceyle bitirmekten memnun değiller; ama kalıcı başarılara ulaşmak için gereken sabır, dayanışma ve emek, Fenerbahçe lügatinde sahih bir değer olarak yer almıyor. Sabretmeyi sevmiyorlar; çünkü onlar için kaybedilmiş her şampiyonluk, aslında Fenerbahçe'ye ait bir hakkın, başkaları tarafından "cebren veya hile ile" gasbedilmesi anlamına geliyor; gününe göre maçın hakemi, federasyon, tahkim kurulu veya Galatasaraylı şer güçler devreye girerek Fener'in hakkını yiyor; hal böyle olunca Fenerbahçe'nin şampiyon olamaması, Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Harbi'nden yenik çıkma gerekçesine benzer bir bahane ile "yansıtılıyor": "Biz aslında yenilmemiş, bütün cephelerde arslanlar gibi çarpışmıştık; fakat müttefiklerimiz mağlup sayılınca, biz de savaşı kaybetmiş olduk!"

Fenerbahçe camiası dayanışmayı da sevmiyor; çünkü Fenerbahçe'de iktidar olmak, "iktidar" kavramının hemen her manasını karşılayabiliyor: Fenerbahçe'de iktidara gelmek için, daima iktidardakilerin başarısızlığını beklemeye mahkum birkaç muhalefet grubu hep tetikte bekliyor. Ve "emek"; Fenerbahçe camiası, başarı için gerekli emeğin satın alınabileceğini sanıyor; en iyi futbolcu, en meşhur teknik direktör, en zengin ve itibarlı yöneticiler, onlar için daha önceden yoğunlaşmış kaliteli emek anlamına geliyor. Dünyanın parasını harcadıktan sonra başarıdan uzak kalınca otokritik yapmak yerine değiştirmeyi tercih ediyorlar. Sıradan bir teknik direktörün bile iki-üç yıllık sabırla Fenerbahçe'de başarılı olabileceğini pekala bilseler de kabullenmek istemiyorlar.

Fener'de muhalefet, arena kanunlarıyla çalışıyor ve kan görmeye doymuyor. İşlerin iyiye gittiği zamanlarda Fenerbahçe'nin en güçlü yanı gibi görünen medya desteği, başarısızlık hallerinde yumruk haline getirdiği elinin başparmağını hep yere doğru çevirerek "bedel" istiyor: "Fener taraftarı şampiyonluğa alışıktır; ikinci-üçüncü olmak bizi tatmin etmez" mantığı, Fenerbahçe'ye kendini toparlama şansını asla tanımıyor.

Bir Galatasaray taraftarı sıfatıyla Fenerbahçe'nin "içişleri" hakkında ahkam kesmesi gereken en son kişi sayılmam gerektiğini biliyorum; hani o meşhur tabirle "Fenerbahçe büyük camia" elbette. Okuyucuların, arkadaşlarımın ve özellikle Zaman Spor Servisi'ndeki çalışan yazarların haylice bir kısmı haklı olarak, "Fener'i yazmak sana mı kaldı?" diye düşüneceklerdir. Onlara hak vermiyor değilim; ama Fener'in içişleri hakkında ahkam kesmeden, bir GS şampiyonluğunun tadı nasıl çıkarılabilir ki?

"Fenerbahçe başarılı olmak istiyorsa Galatasaray'ın izlediği yolu takip etmelidir." diyecek olsam, bu yüzde yüz masum ve doğru cümlenin Fenerliler nezdinde nasıl yanlış anlaşılabileceğini tahmin ediyor ve aynı şuurla cümlenin altını çiziyorum. Türkiye liglerinde kazanılmış her şampiyonluk, lezzetini biraz da Fenerbahçe camiasının o esnada mahzun, öfkeli ve mükedder olmasında bulur. Ne var ki bu gerçek Galatasaray'ın, Fener'in aksine Türkiye ortalamasından biraz daha yukarıda akıl kesafeti bulundurduğu gerçeğini gizlememelidir.

Nice yıllara Galatasaray ve bizlere bu lezzeti bir kere tattırdığın için teşekkürler!..