Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

YÖK'ü ve onun takım halinde Van ziyaretini haklı bulanlar, imâdan da ötede hükümetin yargı üzerinde etkili olabileceğine, olduğuna ve fiilen Van'daki mahkemeyi doğrudan etkilediğini öne sürüyorlar.

"Nasıl yani" demekte haklısınız, Cumhuriyet tarihi boyunca yargıyı etkilemiş bir hükümet görülmüş müdür ki şimdiki hükümet de bir benzerini yapabilsin? Ne diyor tarihçiler bu nazik mevzuuda? (Bir konferans da bu mevzu için dayayalım mı arkadaşlar?) Geçelim; ezber bozan, tatsız bir durum!

Yine de tam ifâde edilemiyor, öyleyse durumu âmiyâne tâbirle anlatmaya çalışalım (Eskiden sinemaya gitmek herkesin harcı ve imkânı olmadığı için insanlar birbirine film anlatırlardı; şimdi ben de aynı tekniği kullanarak bu hadiseyi âmiyâne tarzda tahkiye ediyorum):

Hükümet, YÖK'e gıcıktır, YÖK'ü yıpratmak için rektörler içinden dişine uygun bir hedef seçiyor, o rektörün "atandığı" ildeki bazı hukukçuları "ayarlıyor"; hukukçular da hükümetten birileri tarafından, herhalde şöyle tavlanmış olsalar gerektir:

  • Merak etmeyin arkadaşlar, sizi ileride YÖK üyesi, Yargıtay veya Anayasa Mahkemesi başkanı, Barolar Birliği başkanı filan seçtiririz, yüksek mahkeme üyeliklerine getiririz, olmazsa mümtâzen terfî ettirir, o da olmazsa ilk genel seçimde sizi doğrudan milletvekili yapar nimetlere garkederiz!

Van'daki bazı hukukçular da kötü adamların, yani hükümetin vaadlerine kapılıyorlar ve o güne kadar Cumhuriyet'i savunmaktan başka hiçbir dikkate değer hususiyeti bulunmayan rektörü tutuklamak için bahâne aramaya başlıyorlar. Ne yapsak, ne etsek? Aranan bahâne kolayca bulunuyor çünkü -mâşallah bu memlekette nerede hatırı sayılır meblağla bir kamu ihâlesi açılsa oradan mutlaka kötü kokular taaffün eder. İlginç bir YÖK geleneğidir, üniversite rektörlerinin kısm-ı âzâmı Tıp Fakültesi mensupları arasından "atanır". Tıp fakülteleri ise sair hastane hizmetlerine binaen öğretim ve araştırma fonksiyonları ile muvazzaf bulundukları için mütemadiyen yüksek meblağlar tutan tıbbî malzeme ve teknik cihaz satın almak durumundadır. O yüzden her ihâle açılışında, dedikodusu yıllarca devam eden ithamlar, iddialar, dosya savaşları ayyuka yükselir; bu öyle sisli bir ortamdır ki, kötü niyetli ile dürüstü tefrik etmek her zaman kolay olmaz. Bu arada yeri gelmişken belirtelim ki YÖK, bugüne kadar yolsuzlukla suçlanan hiçbir rektörün yargılanmasına izin vermemiştir; bu kadarla da kalmıyor, bir üniversite bünyesinde, üniversitenin idari hizmetiyle ilgili soruşturmaların açılması da tabiatıyla rektörün iznine tabi bulunmaktadır. Bu durumda, sadece Van'da görev yapan rektörü karalamak için değil, herhangi bir rektöre iftira etmek için kötü niyetlilerin önünde hayli "sislenmiş gri malzeme" yığılı bulunduğunu tahmin edebiliriz. Van'daki birtakım hukukçular, işte bu malzemeyi kullanarak rektörü kamu mankeni ittihaz edip hükümetin YÖK'e beslediği gıcıklığı özel bir şekilde iletmişlerdir. Ancak hükümet bu defa baltayı taşa vurmuştur; YÖK sıradan bir kurum değil, Cumhuriyet'in her şeysidir ve Cumhuriyet'in olmadığı yerde hukuk'un, yargının, bağımsız mahkemenin ve yargı süreçlerine müdahale etmeme gibi demokratik centilmenlik kurallarının da bir mânâsı kalmamaktadır. Onun için YÖK, en yetkili temsilcisinin ağzından rektöre sahip çıkmakla Cumhuriyet'i kollamanın aynı şey demek olduğunu beyan etmiştir. Bu durumda cumhuriyetçi güçlere düşen görev hem hükümeti, hem Van'daki hukukçuları tel'in etmek, susmamak, Cumhuriyet'e sahip çıkmaktır.

Film anlatır gibi hikâye ettikçe sanki gerçeküstüymüş, insana "yok canım bu kadarı da olmaz" dedirtecek derecede inanılmaz gibi görünüyor. Dram değil de komedi filmi tarzında hikâye edilse, belki daha inandırıcı olurdu.

Film gibi diyorum ama filozoflar haklı azizim; bu olayda realite sanatın önüne geçiyor resmen vallahi!