Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Bir insanın veya insan topluluğunun işini doğru-dürüst icra etmesinin adı ne zaman "Batılılık", "çağdaşlık", "evrensel değer" oluverdi? Galatasaray'ın orta sınıf bir İspanyol takımına kendi evinde dört gol atması bir kere daha değer yargılarımıza kısa devre yaptırdı. Bazen topluluk halinde yaşamayı yeni öğrenen bir acemiler güruhu gibi davranıyoruz; öğünmek niyetiyle söylemiyorum, tarihi tecrübemiz, bu derece küçüklük kompleksine kapılmamızı gerektirmeyecek kadar zengin; tarihi tecrübemizi yamuk algılayınca, değer yargılarımız da yamuklaşıveriyor. Neyi aradığını bilmeyen, ne bulduğunu da bilemez hükmü doğru; değer yargıları optik kaymaya uğrayınca doğrunun yanlışın çerçevesi de anlamsızlaşıyor.

Bir işçinin yevmiye sekiz saat çalışması ve bu sekiz saatin tamamında işini dürüstçe yerine getirmesi Avrupai bir değer değildir; sağlam bir bina inşa etmek, bir işletmeyi verimli çalıştırmak da öyle. Nezaket, yardımlaşma, centilmenlik, zarafet veya ahde vefa gibi hasletler de çağdaşlıktan, evrensellikten nişane sayılmaz. Esasen mevcut bulunması gereken özgüvenimizi o derece tahrib etmişiz ki dakiklik, temizlik, karşılıklı saygı gibi ezeli değerleri bile kendimize yakıştıramayıp nerede görsek "Batılı" etiketini yapıştırıyoruz.

Futbol bir oyun; kuralları da oldukça basit; iyi yönetilen, iyi antrene edilen ahenkli bir oyuncular topluluğunun kendi klasmanındaki her takımı yenebilmesinde olağanüstülük yoktur; Galatasaray bugünkü yerine nefesi kuvvetli muskacıların himmetiyle veya sahaya -on bir futbolcuya ilaveten- ecinniler taifesini de çıkarabilmesiyle gelmedi. Başarının ardında akıl, hesap, doğru yönetim vesaire gibi sıradan; ama isabetli faktörler var. Aynı reçeteyi uygulayan her ekibin aynı başarıyı yakalayabilmesinde sihirbazlığın yeri yok.

Kendi kuvvelerimize karşı duyduğumuz güvensizlik bizi mahvediyor; tembelliğin, ciddiyetsizliğin, inançsızlığın ve başıboşluğun adı niçin "alaturkalık" olsun? Alla Turca, "Türk usulü, Türkkari" demek; başkaları bizi böyle niteleyebilir; ama kendimize bu hakareti reva görmek bir nevi ruh hastalığı olsa gerektir. Doğrusu bizim bize ettiğimiz kötülüğü Haçlı orduları bile yapmamıştır.

Son iki yüzyıldaki en büyük kaybımız işte bu psikolojik mağlubiyet haletinin bünyemize taşlaşmış gibi oturması oldu; hamasi böbürlenme ile "biz adam olmayız" kahırlanmasının arasında itidal noktasını bir türlü bulamadık. Batıcılığımız, "Batıyı öğrenmek ve anlamak" kararına bir türlü vasıl olamadı; hayranlık, birden perestiş oluverdi. Milliyetçiliğimiz de aynı ifrata mağlub oldu, iftiharı enerjiye dönüştürme dengesini bir türlü tutturamadık; bu ifrat-tefrit çalkalanması içinde değer yargılarımızın mizanı bozuldu.

Galatasaray'ın Mallorca'yı veya Bologna'yı elemesi üzerine bu kadar ölçüsüz derecede sevinmekle aslında bu takımlara hak ettiklerinden daha fazla onur verdiğimizi ne zaman fark edebileceğiz? Hazreti Davud'un Calud'u altetmesinin değeri, iki taraf arasındaki insafsız kuvvet farkıydı; bizim ciddiyet, çalışkanlık, disiplin, samimi ve doğru yönlendirilmiş emek gibi değerleri asla erişemeyeceğimiz sihirli nitelikler gibi görüp cümlesini birden "Batılı" etiketi altında onurlandırmamız, zihnimizin altyapısını bozdu. Batı'yı tarassut edenlerimiz, adamlardaki ilim ve tekniğin aslında ciddiyet, disiplin, çalışkanlık gibi basit elemanların birleşmesinden teşekkül ettiğini analiz edemeden evvela yılgınlığa sonra da perestişe kapıldılar.

Galatasaray'ın asıl başarısı, iş bu kokuşmuş ve çürümüş vehmi ucundan-kenarından da olsa sarsması oldu. Alkışlamamız gereken Galatasaray'ın bilmem ne kupasında final yolunu aralaması değil, "biz adam olmayız" köhneliğini bir noktadan olsun altedebilmesidir. Galatasaray'ın yüz metrelik futbol sahasında açtığı çığırı ilim adamlarımızın, iş dünyasının, fikir erbabının, kamu yönetiminin veya işçi, memur, teknik eleman, küçük esnaf gibi "sıradan" insanların takib ederek muvaffak olmaması için hiçbir sebep yok.

Tarafgirlik ederek Fenerbahçelileri zaten şu buhran günlerinde bir kere daha incitmek niyetinde olmadığımı önemle belirterek ifadeye çalışacağım; biz Türkler, birkaç asırdan beri Fenerbahçe gibi idare olunduk, bir Fenerbahçeli mantığıyla meseleleri çözmeye uğraştık ve her başarısızlıkta Fenerbahçeliler gibi öz güvenimizi içten içe kemirerek kendi kuvvelerimizi hakir gördük; bu kavrayış tarzının gerek Fenerbahçe'yi, gerek memleketi ne hale düşürdüğü ortada. Bir Bizans mistiği, "Hadiseleri değiştiremiyorsanız, onlara bakış açınızı değiştirin." demişti; Galatasaray'ın başardığı işte bu kadar ehemmiyetsiz; ama müşkül bir zihniyet değişikliğinden ibaret.

Galatasaray'ı alkışlamak güzel; ama kafi değil; herkes kendi sahasında en az Galatasaray kadar işini ciddiye alarak Galatasaray'ı, yani birlikte yaşama heyecanımızı desteklemek zorundadır.