Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Hoşgeldiiin kardeşim buyur, ne içersin, bakın beyefendiye ne arzu ederler? Hangi gazetedendi sizinki, öyle mi, memnun oldum; çok takdir ederim zaten sizin gazeteyi; hiç unutmam sene dokuzyüzelli iki. Sizin gazetenin bir yazarı var o zamanlar; barut barut!.. Bir gün açmış ağzını yummuş gözünü veryansın ediyor iktidara. Tamam yavrum çaylarımızı şöyle bırak, şu fayanslı sehpanın üstüne.. tamam.

Yav biliyor musun ben bu fayans işini hiç bilmiyormuşum; öylesine habersiz yaşamışım yıllardır. Nedir, ne değildir, kaça alınır, cinsleri filân. Şimdi konuyla ne alâkası var diyeceksin; hakikaten de alâkası yok. Al meselâ boya işleri, sonra ne diyorlar o tavanla duvar arasına yapılan alçı şeylerine? Lambiri miydi, yok yok, hah, kartonpiyer değil mi? Bir ara ustaların yanında durup seyrettim öyle. Öyle hoşuma gitti ki; kendi kendime, "oğlum ne vardı o kadar okuyup yükselecek, olsaydın iyi bir boyacı, lambirici... Pardon kartonpiyerci olacaktı değil mi? Öyle işte, kaç kuruş yövmiye, şu kadar, ooh, çalışır kazanırsın; akşam eve gidince yağlı-yavan demez çorbanı içersin; koyarsın başını yatağa, mışıl mışıl uyursun. Bizimki ömür törpüsü kardeşim. Bakınız gelmişim şu mevkie, dönüp ardıma bakıyorum, onca emeğe bakıyorum, acıyorum. Kazandığımız üç kuruş, onu da çoluk çocuğun boğazından kesip otuz sene sonra külüstür bir yazlık almışız. Akıl mı yani? Değil, ama gönül istiyor ki hani, emeklilik günlerimde torunu torbayı etrafıma toplarım, biraz okurum, biraz yazarım, akşamları çıkar gezerim filan. Burnumdan geldi inanın ki. Yav kardeşim ben bir kurumu temsil ediyorum, koca bir kurum bu; randevu alan adâbıyla herkes gelir, derdini anlatır, dinleriz, ilgileniriz. Bizim bir temsil görevimiz var netice itibariyle. Şimdi ben ne tanırım Çakıcı"yı filan; benim bildiğim Çakıcı dediğin Çakıcı Mehmet efe, hani şu türküsü olan. Tabii tanıyoruz gazetelerden filan. Meselâ şeyi de tanırım gazetelerden, neydi o artistin adı; Müjde Ar. Şimdi ben Müjde Ar"ı tanırım diye, efendim?.. Yani hah hah ha... Öyle bir şey. Neyse mevzuya gelelim, bir adam geldi işte kaç gün olduysa. Kamu görevlisi imiş, bilahire sordum öyle söylediler. Nerde çalışıyorsunuz dedim, evvela vilayette filan gibi geveledi. Yahu vilayetteki adamın benim makamımda ne işi var?.. Biraz daha sıkıladım bunu; özel idarede özel bir görev felan fıstık deyince hah dedim, yahu şuna adam gibi istihbarattanım desene... Vaktiyle genciz tabii, bu istihrabatçı arkadaşlarla şehir kulübünde şurda burda karşılaşırız, tanışırız hep aynı numarayı çekerler inanır mısın?.. Nerde çalışıyorsunuz, efendim ben özel idarede hık mık deyince tamam. Tabii normal karşılıyorum, adam bakkala da istihrabatçıyım diyemez ki, adı üstünde gizli kapaklı işler bunlar. Hiç unutmam, sene altmışdört, askerim, yedeksubay olarak yani, kaçıncı hudut taburuydu o; insan unutuyor zamanla ne yaparsın? Bizim ikinci bölükte bir Şerafettin onbaşı var, üfff.. merak ettin değil mi; bu Şerafettin burnuyla bir zurna çalar, zannedersin Trakya"nın en namdar zurnacısı gelmiş asker olmuş. Tü-üh vaktimiz de azalıyor, en iyisi konuya devam edelim. Şekerim bak yemin veriyorum ne istersen, aklından ne geçerse sor; sormazsan ölümü öp. Ben açığım kardeşim; verilmeyecek hesabım yok çok şükür. Daha uzun konuşmak isterim ama vakit darlığı işte; öteki gazeteci arkadaş da özel görüşme istemeseydi, daha neler anlatırdım sana ben. Neyse konuya dönelim hemen, bu arkadaş geldi, nah senin oturduğun yerde oturuyor. Bunun gözlerine baktım, baktım, baktım; o da şaşırdı bu adam niçin bana öyle bakıyor diye. Dedim ki, sen çocukluğunda gazoz kapağı ile misket oynadın mı? Allah seni inandırsın bir ayağa kalktı, yeniden oturdu. Diyor ki, başkanım sen medyum musun, ermiş misin, nereden bildin? Bilirim tabii, adamın alnında gazoz kapağının dişlerine benzeyen bir yara izi var. Oturdu anlattı şimdi bu hadiseyi. Efendim bunlar misket oynarken bir arkadaşı çelme takıyor; güm, alnı gazoz kapağına geliyor. Şakır şakır kanıyor filan derken bunu kan tutuyor bayılıyor; seni kan tutar mı? Beni tutmaz meselâ. Gençken ne otopsilere girdik biz. Hiç unutmam o yıllarda Anadolu"da hâlâ eşkıyalık hareketleri görülüyor. Adamı vurmuşlar ama bizim jandarmalar, dağ gibi çocuk, doktorla beraber 22 tane kurşun deliği saydıktı, inanmazsın.. E, işte nedir bu adam sordu bana şimdi Çakıcı"yı tanıyor musun, yahu tanımam mı; ben Müjde Ar"ı da tanırım demin anlattım. Sonra? Sonra felan filan. Yav kardeşim ben öyle işlere girer miyim, çocuk muyum? Dedim ki, gazetelerde çıktığı zaman sen de öğrenirsin, ben de öğrenirim. Böyle deyince tamam efendim, başkanımın size selamı var dedi, çıkıyor. Dedim ki hop; bir çayımı daha içmeden dünyada bırakmam. Birer çay daha içtik; bizim çaylar özeldir; içine havlıcanla karanfil attırıyorum, süper oluyor. Ha ne diyordum, kalmış zaten şurda üç ayım, niçin istifa edecekmişim ki. Sabretsinler gideceğiz kardeşim. Aloo, öteki gazeteci mi.., doldu mu vakit? Tamam, söyle gelsin!.. Yav kusura bakmayın lütfen; güle güle kardeşim, bizde lagaluga yok, yine beklerim. Hoşgeldiniiz.., ne içeriz? Bizimkiler çayı süper yapıyorlar; havlıcan, karanfil...