Ahmet Turan Alkan.net Gayriresmi Ahmet Turan Alkan Sitesi

Haberi okuyunca bir an durakladım. Ne yeniydi, ne de şaşırtıcı; bilakis alışageldiğimiz, kanıksadığımız türden bir ayrıntı…

Hayli tanınmış bir milletvekilinin 7 Haziran seçimleriyle birlikte 5. kere vekil seçilmesinin olağandışı bir tarafı yoktur; hatta haberden bile sayılmaz.

Ee, öyleyse?

MECLİS'E ABONE OLMAK!

Milletvekilliği, daha doğrusu siyaset bir meslek olarak kabul edilebilir mi?

Öyle siyasetçilerimiz var ki onları siyaset dışında, vaktiyle sahip oldukları mesleği icra ederken tasavvur etmekte zorlanırız. Meselâ Sayın cumhurbaşkanını vaktiyle büyük bir gıda şirketinin dağıtım işlerini yapan bir nakliye firmasının başında, gündelik işlerine gömülmüş çalışırken düşünebilir misiniz? Sanki o, on yıllar boyunca siyasette bulunsun, parti yönetsin, liderlik etsin diye doğmuş biridir ve biz onu başka bir mesleğin şapkası altında düşünürken bir garip oluyoruz.

Deniz Baykal meselâ; 1938 doğumlu Baykal, 1968 yılında SBF'de doçentlik unvanı kazanmıştı. İlk milletvekilliği 1974; o tarihten bu yana Sayın Baykal tam dokuz kere vekilliğe seçilmiş. Bir başka deyişle, bugün 50'li yaşlarını süren bir Antalyalı onu her zaman Antalyalı vekiller listesinde görmüş! Önceki dönemin başbakanı Davutoğlu da Sayın Baykal'la aynı meslekten bir üniversite hocası ve 7 Haziran'da ancak ikinci kere vekil seçilmesi bakımından onu Meclis'in ‘gençleri' arasında sayabiliriz.

Rahmetli Erbakan'ın iyi bir makine mühendisi ve öğretim üyesi olduğunu biliriz ama onu mesleğini icra ettiği yıllarda tanıyanlar kalmadı aramızda. O hep siyasetteydi ve hafızamızda, mühendislikten ziyade siyasi bir figür olarak kaldı.

Devlet Bahçeli de 1999'dan beri Meclis'te bulunuyor ve 5. kere milletvekili seçildi. Onun vaktiyle ekonomi dalında doktora yaptığını ve öğretim görevlisi olarak üniversitede çalıştığını biliyoruz fakat bu süre içinde iktisatçı kimliğinden çok siyasi çalışmalarıyla bilindi. Siyaset dışında Sayın Bahçeli'yi bir öğretim üyesi olarak tahayyül etmek çok zor.

ŞU ‘KARİZMATİK LİDER' TAKINTIMIZ…

Hep liderlerden misal gösterdik ama bu örnekleri çoğaltmak mümkün ve bu örneklerden çıkarılacak sonuç, vekilliğin ve siyasetin pek çok meclis gediklisi bakımından artık bir meslek halini aldığıdır.

Peki, siyaset bir meslek midir? Eğer siyaseti ‘amatör ruh'la sürdürülmesi gereken ulvi bir kamu hizmeti olarak nitelersek ‘siyasette tecrübe' ihtiyacını kimlerle, nasıl, hangi kaynaktan tedarik edebileceğiz?

Siyasette devamlılığın anlam taşıdığı kişiler ve makamlar var elbette. Ne var ki Türkiye'de kuşaklar boyunca siyasete demir atmış gedikli vekillerin teşkil ettiği manzaraya doğru teşhis koymak gerekiyor. Bana göre bu tablonun başlıca sebebi, Türk seçmeninin pek itibar ettiği karizmatik lider tipidir.

Karizmatik lider, bizim siyaset dünyamızda şu anlama geliyor:

Onda doğuştan liderlik vasıfları vardır. Kriz anlarında sarsılmaz irade ve metanetle kitleyi yönlendirir ve onları selamete eriştirecek yola sevk ederler. Her liderin bir ‘Dava'sı vardır ve lider hakkında ileri-geri konuşmak, parti disiplini bir yana davaya da ihanet manasına gelir. Şahsiyetleri ve eylemleri kesinlikle tartışılmaz. Lider hata yapmaz ve hata gibi görünen her kararında, sıradan üyelerin asla sırrına erişemeyecekleri yüksek hikmetler ve nüanslar vardır. Lider eleştirilmez, lidere muhalefet edilmez; ona ya itaat edilir veya muhalefeti aklından geçiren kişi esas mesleğine dönmek zorunda kalır!

Karizmatik lider, kriz zamanlarının eseridir ve demokrasiyi henüz iyi hazmedememiş toplumlarda sıkça rastlanır. İnsanlar demokratik kuralları işletmek ve krizi öyle aşmak yerine liderin önderliğine tabi olarak bir ‘milli birlik ve beraberlik' halkası oluştururlar.

ERDAL İNÖNÜ İSTİSNASI

Bir de ‘Demokratik liderlik' modeli var; bu modele bizde kim örnek gösterilebilir diye düşündüm, aklıma pek kimse gelmedi. Sebebi olsa olsa şudur: Bizde demokratik liderlik, yönetilenler tarafından zayıflık olarak niteleniyor galiba. Otoritesini sorgulamaya açık tutan, yönettiklerine hesap veren, eleştiriye katlanan ve en önemlisi siyaseti ömrünün en anlamlı varoluş sebebi saymayan birinden bahsediyorum.

Bir dakika… Galiba önemli bir siyaset adamının hakkına giriyoruz: Yakın dönemde, siyaseti hayatının tek meşgalesi gibi görmeyip, icabında mesleğine ve evine dönüşü göze alabilenlerden sadece merhum Erdal İnönü'yü hatırlıyorum.

Günün birinde ceketini alıp, “Bu kadarı yeter, artık bırakıyorum” diyerek çıkmıştı kapıdan. Allah rahmet etsin. Açtığı kapı hâlâ öylece duruyor.

ANAYASA DEĞİŞİR; SİYASî PARTİLER KANUNU ASLA!

Tamam, tâ Osmanlı, hatta Selçuklu dedelerimizden gelen ananevi siyasi kültürümüz demokratik liderliğe pek sıcak bakmıyor ama bu olguda Siyasi Partiler Kanunu'nun da büyük payı var.

Türkiye'de anayasayı değiştirmek, Siyasi Partiler Kanunu'nu değiştirmekten daha kolaydır. Bu kanun kısaca hâlihazırda süregelen ‘Ölene kadar liderlik' uygulamasını âdeta dayatıyor. Ne kadar demokratik tavırlar içinde olursa olsun parti liderliğine geçen bir siyaset adamı, bu kanunun verdiği avantajlarla partisinin tek seçicisi haline geliyor. Sağcısından solcusuna, liberalinden hilafetçisine kadar bu kanun, -beğenelim beğenmeyelim- Türk siyasetinin en çıplak gerçeği. Siyaseti meslek haline getiren gedikli milletvekili tipleri de dolaylı olarak bu kanundan yararlanıyor.

Sebebi basit: Bizde yeniden seçilmek için çalışkan, üretken, vasıflı ve kültürlü olmaktan çok daha önce gelen şart ‘genel başkan'la iyi geçinmektir. Genel başkana rağmen yeniden seçilmeyi başarabilen birkaç istisna var ama onlar da bir sonraki seçimi göremediler. Kısaca, parti içi oylamalarda ve genel seçimlerde genel başkan otoritesi yerine delegenin ve seçmenin demokratik tercihi geçerli olsa, muhtemelen Meclis'te daha az gedikli milletvekili görebileceğiz.

Daha az gedikli milletvekili ve mutlaka daha çok vicdanının ve hür iradesinin sözüne kulak verebilen siyaset adamları… Meclis'imizde bambaşka karakter ve eğilimde insanlar görebileceğiz.

Düşünebiliyor musunuz; eğer dar bölge esasına dayalı ve lider baskısından kurtulmuş bir sistemle seçilmiş olabilseydiler, geçen dönemin bazı (bazı dediğim haylice!) vekilleri, yolsuzluğa karışmış bakan arkadaşlarını tek kalemde beraat ettirmek zorunda kalmayacaklardı.


Lâfı yormayalım boşuna; bu düzen daha bir hayli devam eder. Bakın, herkes halinden memnun!